Obsesyon Türkçede saplantı kelimesiyle karşılık buluyor. Saplantı insanın iradesinin dışında zihnine sürekli yineleyici şekilde onu tedirgin eden düşünce şeklidir. Kompulsiyon ise genellikle bu düşüncelerle baş etmek için bir davranış modeli içine girmesidir
Temizlik-kuşku obsesyonları, simetri obsesyonu, saldırganlık obsesyonu, biriktirme-saklama obsesyonları obsesyon çeşitlerinden bazılarıdır. Mesela sevdiklerine kötü bir şey olacağı düşüncesi ”Ocağı kapattım mı?”, ”Kapıyı kilitledim mi?”, kendine veya başkalarına zarar verme düşünceleri bunların hepsi farklı çeşit obsesyonlardır ve sonucunda yaşam kaliteniz düşer, insanlarla iletişiminizde eksiklikler yaşarsınız. Bir derse veya yaptığınız işe odaklanamazsınız.
Birçoğumuzun saplantıları vardır ancak bunun hastalık derecesinde olduğunu fark edebilmek gerçekten önemlidir. Örneğin; karşınızda duran tablonun yamuk olduğunu fark ettiniz bu bir saplantıdır, kalkıp onu defalarca düzeltmeye çalışmanız ise bir kompulsiyon yani zorlantıdır. Defalarca düzeltmeye çalıştınız nihayetinde düzelttiniz ve bir baktınız saatlerinizi harcamış ve yetişmek zorunda olduğunuz bir yere geç kalmışsınızdır. Tıbbi açıdan bu şekildeki düşünce ve davranışların hastalık sayılabilmesi için günlük işlevlerimizi etkileyecek, kısıtlayacak, bozacak kadar şiddetli ve yoğun olması gerekir. Az önceki örnekte olduğu gibi.
Obsesif- kompulsif bozukluğun ortaya çıkış yaşı 20’li yaşlar olmakla birlikte, daha erken yaşlarda da ortaya çıkabilir. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte genetik nedenler, beyindeki işleyişin bozulması, çocuklukta yaşanan travmalar ve kişilik özelliklerinin obesesif- kompulsif bozukluğa neden olabileceği düşünülmektedir. Bazı uzmanlar ise bu hastalığın, beyinde duygudurum ve bilinç kontrolünde rol oynadığı varsayılan, kimyasal bir haberci maddenin dengesizliğinden kaynaklandığını düşünmektedir.
Obsesif Kompulsif bozukluk ne yazık ki nadir rastlanan bir rahatsızlık değildir. Toplumun %1 – 2 si bu hastalıktan etkilenmektedir. Üstelik bu hastalardan çoğu ya tedavi olmamakta ya da yetersiz tedavi uygulandığından sürekli bu sorunla yaşamak zorunda kalmaktadır. Tedavi edilmediğinde kronik bir hale dönen hastalık, gün geçtikçe de belirtilerini kötüleştirmektedir. Bu hastalıkla beraber bazen; fobiler, tik bozuklukları ve depresyon da ortaya çıkabilmektedir.
Türkiye Ruh Sağlığı Profili araştırmasına göre de 12 aylık bir sürede sağlık ocaklarına başvuran hastalar arasında toplam saplantı-zorlantı hastalığı oranı kadınlarda erkeklere göre üç kat yüksek oran bulunmuştur. Ülkemizde bunaltı bozukluları kadınlarda daha yüksek bir oranda görülmektedir.
Erken dönemde tanı konduğunda takıntı-zorlantı bozukluğuz, psikoterapi (özellikle davranış tedavisi) ve ilaçla etkili biçimde tedavi edilebilir. "Maruz bırakma ve yanıtın engellenmesi" olarak anılan özel bir davranış tedavisi yönteminin, obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişilerin tedavisinde etkili olduğu gösterilmiştir. Bu yaklaşımda hasta, doğrudan ya da imgeleme yoluyla, kasıtlı olarak korktuğu nesneye ya da düşünceye maruz bırakılır.“maruz bırakma” (hastayı kirli olduğunu düşündüğü bir nesne ile temas ettirme) ve “tepkiyi engelleme” (elini yıkamayı önleme) olarak tanımlanıyor. Bu tedavilerle aşama aşama kaygılarınızın üstesinden gelebiliyor, takıntısız bir hayata “merhaba” diyorsunuz.
Herhangi bir iyi tedavinin amacı; kendi kendinizin terapisti olduğunuzu öğretmektir. İyi bir bilişsel-davranışçı tedavi, size hastalığınızı etkili şekilde yönetebilecek gerekli araçları vermeyi hedeflemelidir. Terapi ilerledikçe tedaviyi yönetme sorumluluğu yavaş yavaş terapistinizden size geçmelidir.
Makbule AYAYDIN
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM