İnsan sağlığı üzerinden pazarlık olmaz demeyin, bal gibi de oluyor.
Dünyanın sağlık politikalarına yön veren WHO ve dünyanın parasını yöneten IMF ile Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar siyonizmin emellerine hizmet ediyorsa bu durum hiç şüphe götürmez.
Küba ve Türkiye
Küba'lılar HIV aşısını buldu...
Aferin onlara.
Küresel ekonomi içerisinde payı çok az olan, GSMH oranı bizim yarımız kadar olan, onlarca yıldır Amerikan ambargosu altında olan ve bütün bu olumsuzluklara rağmen dünyanın en iyi sağlık sistemine sahip ülke Küba HIV aşısını buldu ve denemelere başladı bile. (Uluslararası araştırma şirketleri tarafından yapılan çok boyutlu incelemelerde Küba 1. sırada, Amerika 9.sırada, Türkiye ise sondan 11.sırada) Üstelik bunu kıt kaynaklarla ve basit teknolojileri ile gerçekleştirdiler.
Aşıdan-antibiyotiğe, Enjektörden-Tıbbi cihazına her türlü sağlık ürününü kendisi üreten Küba örneği karşısında biz sektörün neresindeyiz peki?
Maalesef çok gerisinde.
Tahmin edemeyeceğiniz kadar gerisinde.
Neden mi?
Sıralayayım nedenlerini:
1930'lardan beri aşı üretimi yaptığımız Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün Aşı Üretim Merkezleri'nin kapısına 1999 yılında kilit vurduk.
Sonraki yıllarda da zor zaman için sakladığımız, “Biyolojik Terör” açısından son derece önemli olan aşı üretim materyallerini, bakteri ve virüs stoklarımızı bir takım güçlerin baskısı üzerine yok ettik.
Sebep ne peki?
“Elin gavuru bunu bizden daha ucuza üretiyor, onlardan almak daha hesaplı!” mantığı..
Peki ne aldığımızı biliyor muyuz?
Orası muamma.
Çocuklarımızın geleceği üzerinde maliyet hesabı yapılmayacağını düşünemeyen zihniyetler kimlere hizmet ettiğini pekala biliyorlar.
İnternet sitelerine düşen “Küba yeni HIV aşısını insanlarda deneyecek”haberlerinde yazdığı gibi moleküler genetik, nano-teknoloji konularında çok da ileri seviyede değiller aslında Kübalılar.
En azından Amerika ve İsrail'den ileri değiller.
Bu noktada şu soru geliyor akıllara:
"Madem öyle, HIV aşısını şimdiye kadar Amerika ya da İsrail neden üretemedi ya da üretmedi?"
İşte bu noktada çok uluslu dev ilaç şirketleri, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi dünyanın sağlık politikalarına yön veren kuruluşlar ve dünyanın parasını yöneten IMF ve Dünya Bankası devreye giriyor.
Dünya üzerindeki en karlı sektörlerden biri sağlık sektörü çünkü.
İnsan sağlığı üzerinden pazarlık olmaz demeyin, bal gibi de oluyor.
Söz konusu bu uluslararası kuruluşlar siyonizmin emellerine hizmet ediyorsa bu durum hiç şüphe götürmez.
AİDS, Hepatit-C, Kanser gibi çağın vebası sayılacak hastalıklara çare bulmak, aşı üretmek; geçici teşhis ve tedavi yöntemlerine oranla getirisi çok daha az ve kolay.
Bu durumda bu büyük güçler onlarca yılda milyarlarca dolar para harcayarak teşhise yönelik teknolojileri (MR-Tomografi vs.) ve sözüm ona tedaviye yönelik ve sadece ölümü geciktirici ve asla kesin tedavi sağlamayan ilaç ve tedavi yöntemlerinden uzun yıllar rant sağlamadan vazgeçeceklerini mi sanıyorsunuz?
Bu nedenle sözkonusu hastalıkların kesin çaresini bulmaktan şiddetle kaçınacaklardır.
Şiddetle diyorum çünkü bu tarz kesin çözüm bulan müstakil kurum ve kuruluşları da baskılayarak buluşlarını kullanmalarına engel olurlar.
Nitekim bugün dünyanın pek çok yerinde yasa dışı çalışmak zorunda kalan, kanser, AİDS gibi hastalıkların tedavisini yapan onlarca klinik var.
Bu kliniklere Dünya Sağlık Örgütü tarafından hiç bir şekilde patent verilmiyor.
Bunlar bu faaliyetlerini büyük bir gizlilik içerisinde ve sık sık yer değiştirerek yapmak zorundalar.
Bu kadar sözden sonra Türk Sağlık Sistemi'ni ve sağlık reformlarını anlatmaya hiç gerek yok. Kimler tarafından yönlendirildiği ve ne yöne doğru gittiği apaçık ortada.
Bu konuda Küba ibretlik bir ülke aslında.
Yukarıda saydığım güçlere karşı dimdik durarak, kendi kıt imkanları ile dünyanın en iyi, en eşitlikçi sağlık sistemini kurdular, üstelik HİV aşısını da buldular.
Helal olsun onlara…
Efe Metin / Habervaktim.com