Değerli Basın Mensupları;
Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun uzun süredir “Sağlıkta Tasarruf” adı altında uyguladığı ilaç harcamalarını kısıtlayan politikalara bağlı olarak ilaç fiyatları büyük ölçüde düşmüştür. Ancak ilaç fiyatlarının sürekli olarak aşağı çekilmesi ile artık kâr edemez noktaya geldiklerini öne süren ilaç firmaları bazı ilaçları üretmeme ya da ithalatını durdurma yoluna gitmiştir. Bunun sonucunda bazı ilaçlar karaborsaya düşmüş, vatandaşlarımız sağlığı için temel önemde olan ilaçları temin edemez hale gelerek bir kez daha mağdur olmuştur. Bunun en yakın örneği geçtiğimiz haftalarda kamuoyunun gündemine gelen tiroit ilaçlarıdır. Fiyatı 2-5 lira arasında değişen bu ilaçlar, firma tarafından üretilmediği için bulunamaz hale gelmiş; ömrü boyunca bu ilaçları kullanmak zorunda olan vatandaşlar büyük bir endişe ve paniğe kapılmışlardır. Sadece tiroit ilaçları da değil örneğin Bleomisin sulfat etken maddeli Lenfoma ve testis tümöründe kullanılan kanser ilacı ile Mytomisin etken maddeli mesane tümörü ilacı ve Naltrexone etken maddeli alkol tedavisinde kullanılan ilaç da yine piyasada bulunmamaktadır.
Sağlık harcamalarındaki artışların bütçe açıklarını büyüttüğü gerekçesiyle ilaç harcamalarında tasarrufa giden Ekonomi Koordinasyon Kurulu hastane maliyetlerindeki artışları göz önünde bulundurmamaktadır. Nitekim dün bazı basın-yayın organlarında yer alan haberler hastane maliyetlerinin giderek arttığını gözler önüne sermektedir. Bu yılın ilk 8 ayında geçen yılın aynı dönemine göre hastanelere müracaat sayısı yüzde 22.5 artarak 262 milyon 505 bine ulaşmıştır. En fazla müracaat sayısı yüzde 30 ile devlet hastanelerinde yaşanmış, özel hastanelere başvurular da yüzde 3.62 oranında yükselmiştir.
Sağlık harcamalarının yüksek olduğu gerekçesiyle tasarrufa gidilirken ilk akla gelen ilaç harcamaları olmaktadır. Oysaki ilaç harcamaları baskılanırken özel hastaneler dolayımıyla sağlık harcamalarında gerçekleşen artış gözlerden kaçırılmaktadır. 2001 yılında özel hastanelere ödenen miktar 284 milyon TL iken 2009 yılında özel hastanelere ödenen miktar 4 Milyar 682 Milyon TL olmuştur. 8 yılda özel hastanelere aktarılan pay 16,5 kat artmış durumdadır.
O çok arttı denen ilaç harcamalarına ödenen pay ise aynı dönemde 5,5 kat artmıştır. 2001-2009 döneminde toplam sağlık harcamalarındaki artış 6,2 kat iken bu kalemin altında yer alan tedavi harcamalarındaki artış 8.4 kattır. Açıkça görülebileceği gibi en fazla artış tedavi harcamalarında gerçekleşmiştir. Bu kalem içinde ise, en fazla artış özel hastanelerdeki tedavi harcamaları açısından gerçekleşmiştir. Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde SGK’lıların da özel hastanelerden hizmet alabileceği propagandası ile özel hastanelere dönük kışkırtılmış/şişirilmiş bir talep yaratılmıştır. Bu durum, standart altı birçok özel sağlık kuruluşunun kurulmasına neden olmuş, ülkede verilen sağlık hizmetinin içindeki özel sektör payı % 6’lardan %30’lara tırmanmıştır. Devlet eliyle vergiler, primler, sağlık sandığı kesintileri ile toplanan paralar her yıl SGK eliyle özel sektöre hibe kredi gibi aktarılmıştır ve aktarılmaya devam etmektedir. 2002 yılında 180 özel hastane varken, bugün 500’e yakın özel hastane faaliyet halindedir.
TASARRUF TEDBİRLERİ GENELE YANSIMALI
Biz eczacılar, kamunun sağlık ve ilaç harcamalarında tasarrufu amaçlayan politikalarına karşı değiliz. Ancak sağlığın doğası gereği sadece mali-ekonomik tasarruf tedbirleri amacıyla tasarrufa gidilemeyecek bir alan olduğunun altını bir kez daha çizmek isteriz. Meseleyi bütün boyutlarıyla ele almadan, sadece ilaçta tasarrufa odaklanan tedbirler alınması hakkaniyetli olmadığı gibi uzun vadede sürdürülebilir olmayan, geçici çözümlerdir.
Bugün ülkemizde hastanın bir yıl içinde hekime gitme sıklığı son on yılda 2,5’tan 8’e çıkmıştır ve artmaya devam etmektedir. Nüfusumuz yaşlanmakta, ileri ilaç teknolojisi ile üretilen ilaçlar piyasaya pahalı olarak girmektedir. Bütün bunlar doğallığında ilaç harcamalarında artışa neden olmaktadır. Sosyal Devlet olmanın gereği olarak sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarını karşılamak kamunun görevleri arasında yer almaya devam ediyorsa, esas yapılması gereken tasarrufun bedelini hasta ve sağlık çalışanlarına ödetmek değil, ilaca ayrılan bütçenin gerçekçi bir biçimde yapılandırılmasıdır. Oysa ilaç bütçesinde bugüne kadar geçerli yaklaşım, bütün bu faktörleri gözetmeyen, adeta “ben yaptım oldu” mantığı ile hareket eden bir tutum olmuştur. Devletin, ilaç fiyat indirimleri ve kamu kurum iskontoları yoluyla ilaç fiyatlarını baskılamasına rağmen, resmin bütününe bakılmadığı için bütçedeki açık yine de kapanmamaktadır. Bugün Türkiye’de ilaç fiyatları birçok Avrupa ülkesinin bile altındadır. Ancak ülkemizde sadece ilaç konusunda yaşama geçirilmeye çalışılan bir sağlıkta tasarruf politikası olduğu için tasarrufla beklenilen amaca bir türlü ulaşılamamaktadır.
Türk Eczacıları Birliği olarak bir kez daha ifade etmek isteriz ki; ilaçta tasarruf adına halkın sağlık ve ilaç hakkına erişimini zorlaştıracak girişimlerden uzak durulmalıdır. İlaç sanki herhangi bir ticarî ürünmüş gibi sağlık temelinden koparılarak sadece malî çerçevede tartışılmamalıdır. Bugün Türkiye, meseleyi öncelikle bilimsel zeminde doğru tarif ederek; sağlığa ayrılan payı artırmak, karar alma süreçlerini şeffaflaştırmak, ilaçta tasarrufu akılcı ilaç kullanımı çerçevesinde planlamak ve tasarruf önlemlerini bütünsel bir perspektifle hayata geçirmek zorundadır.
Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ MERKEZ HEYETİ
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM