Astımı anlayabilmek için solunum sistemi organı olan akciğerin anatomisini bilmemiz gerekir.
Akciğer sağ ve sol olmak üzere iki lopa ayrılır. Bunlardan sağ lob sol loba göre daha küçüktür. Bu iki lob bir birleri ile bronş adı verilen borucuklar ile yutak ve gırtlağa giden yolda birleşerek ağız-burun ulaşırlar.
Bronş ve bronşçuklar anatomik yapısında düz kaslar, kıkırdak iskelet ve membran (zar) bulunur. Bronşlar binlerce bronşçuk denilen yollarla adeta bir ağaç yapısı gibi dallanarak alveollere ulaşırlar. Alveoller ise ince içerisinde bolca damarlanma ihtiva eden çok küçük yapılardır. Esnek özellikleri vardır. Nefes alma durumunda hava (burun-farinks-larings-soluk borusu trachae-bronş-bronşçuklar-alveoller) şekli ile alveollere ulaşırlar.
Peki astım krizlerinde akciğerlerde neler olmaktadır? Akciğerlere O2 girip CO2 çıkışı sırasında havadaki partiküller, organik moleküller, inorganik moleküllerde alveollerin içerisine doğru yol almaktadır. Kısacası vücut dışarısından vücut içine bedene yabancı olan partiküller girer. Yabancı maddelerin vücudumuza girmemesi için bedenimiz önlemler almıştır. Bunlar burunda bulunan kıllar (phil), mukoza ile kaplı burun ve soluk borusu (trachea) , öksürme-hapşırma refleksi, soluk borusunda bulunan phillusların hareketleri vücudun yabancı partiküllerine karşı fiziksel savunmasını sağlar.
Kimyasal savunma ise kan içeriğinde bulunan Alerjik duyarlılık reaksiyonlardan sorumlu Immünglobülin E dir. Kısaca Ig E diyede ifade edilebilir. Vücuda herhangi bir şekilde kontamine olmuş yabancı maddelere karşı kanda savunma sistemine yardımcı olacak bir şekilde antijenlere karşı savaş verir.
Astımda da aynı mekanizma işlemektedir. Fiziksel engellere rağmen duyarlı olunan madde akciğere alındığında bronşlarda bulunan dokular ödem oluşturup (bir çeşit enfeksiyonel su toplanması) hava kanallarının daralmasına yol açmaktadır. Krizlerin her birisinin şiddeti de uyaranın miktar ve cinsine göre farklı olmaktadır.
Astım oluşum sebeplerine göre iki kısma ayırabiliriz bunlar;
A)Alerjik Astım; Alerjik astım genetik kökenli olup ailesel aktarımla ve çevresel koşulların tetiklemesi ile ortaya çıkar. Astım krizleri her defasında alerjik etken, soğuk, yoğun hareket vb ile tetiklenmektedir.
B)İkinci Tip Astım: Dispnelerin sebebi alerjik kökenli olmamakla birlikte genellikle ilerleyen (40 ve üstü) yaşlarda görülmektedir. Ataklar Alerjik astıma benzer şekilde tetiklenir.
Astımın tedavisi ise solunum yolu ile direk teması sağlanma esasına dayalı nebulazatörler ve ağız spreyleridir. İçeriklerinde kortikosteroidler, salbutamol, terbutalin vb maddeler bulunmaktadır. Astım hastalarının akıllarına gelen ilk soru solunum yolu ile uygulanan bu preperatlar (ilaç tipleri) nın neden oral yolla alınan formlarının bulunsa dahi neden kullanılmadığıdır.
--Kortikosteroidler ve steroidal maddeler hormonal yapıda oldukları için insandaki endokrin sistemi bozmaktadır. –Oral (Ağızdan) alınan maddelerim lokal değil sistemik etki göstermesi. Steroidal maddeler uzun süre kullanıldıklarında kemiklerde osteoporoz, katarakt gibi problemlere sebep olmaktadır.
-- solunum yolundan alınan astım ilaçlarının, Oral olarak alınan ilaçlardan 50 kat fazla biyoyararlanımı vardır.
Bu yüzden kriz esnasında kullanılan nebülazatörler ve spreyler tercih edilmektedir.
Astım dünya genelinde 6 milyon kişinin ortak sorunudur. Yine Dünyada astım dan dolayı da 180 bin kişini hayatını kaybetmektedir.
Astım hastası olan kişi sadece ilaçları kullanarak yetinmemelidir. Hayatı boyunca dikkat etmesi gereken bazı sorunlara karşı hep dikkatli olmalıdır. Yaşadığı ortamda fazla miktarda toz olmamalı, temizlik işlerinden elinden geldiğince uzak durmalı, bulunduğu yerlerde toz tutucu eşyalar olmamalı, aşırı soğuktan korunmalı, spor faaliyetlerinde kontrollü olmalı.
Bu önlemleri alması dispne (nefes darlığı) ataklarına yakalanma ihtimalini azaltmaktadır.
Sağlıklı günler dileğiyle..
Muhammed Harun BAYRAM
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM