Dr. Mahmut TOKAÇ
Taksim Gezi Parkı’na tarihi Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesi konusu gündeme geldiğinde, keşke bu konuda ısrarcı olunmasa, oradaki yeşil alan bu şekilde korunsa demiş ve bu projeyi engellemeye yönelik eylemlere destek vermeyi düşünmüştüm. Reuters’in tüm dünyaya geçtiği fotoğrafı gördüğümde çok müteessir olmuştum. O fotoğraf gerçekten insanın yüreğini dağlamaktaydı. Kırmızı elbisesi ve omzunda çantası ile son derece masum bir protesto eyleminde bulunan çıtı pıtı bir hanımefendiye hangi paranoyak ruh hali içinde olduğunu kolayca tahmin edebildiğim bir polisin, bir yangın söndürücüyle yangına müdahale eder gibi göz yaşartıcı gaz sıkması benim de evimde gözlerimin yaşarmasına sebep olmuştu. Bu duygu yoğunluğu içinde ertesi gün girdiğim Medipol Üniversitesi’ndeki Sağlık Etiği dersimin uzunca bir kısmını bu fotoğrafa ayırmış ve öğrencilerime masum protestolara polisin şiddetle müdahale etmesinin yanlışlığından, insanların fikirlerini rahatça dile getirmesinden daha doğal bir durumun olamayacağından bahsetmiştim.
Aslında çevre duyarlılığı konusunda göstermelik değil can-ı gönülden bir çevre dostu olduğumu iddia etmem ukalalık olmaz sanırım. Daha çevreciliğin bu kadar popüler olmadığı ve hatta rant(!) kapısı haline gelip istismar edilmediği zamanlarda, bundan 23 sene önce, 1990 yılında, Allah dostu ve mutasavvıf hocamın teşviki ile İstanbul Güngören’de bir çevre derneğinin kurulmasına öncülük etmiş ve bunun diğer bölgelerde de kurulması konusunda gayret göstermişimdir. Çevreye bir kibrit çöpü bile atmamış ve çocuklarını da bu şekilde yetiştirmeye gayret etmiş biriyimdir. Hatta 4-5 sene önce Şarkikaraağaç’ta orman içi dinlenme tesislerindeki yürüyüş esnasında, o zamanlar 8 yaşlarında olan en küçük kızımın huzursuz bir şekilde etrafa bakınmasının bir fizyolojik sıkışıklıktan olduğunu düşünüp neden huzursuz olduğunu sorduğumda aldığım; “Baba, elimdeki kağıt mendili atacak bir yer bulamıyorum.” cevabı karşısında gözlerim yaşarıp, “Kızım, cebine koy, kaldığımız yere gidince oradaki çöp kutusuna atarsın.” dememle rahatlamasına şahit olmuşumdur.
Taksim protestolarına katılmayı düşünürken konunun çevre ve ağaç olmadığını, niyetin başka olduğunu düşündüren olaylar cereyan etmeye başladı. Olaylarda işyerlerine ve araçlara saldıran marjinal gruplar baş rolü almaya başladı. Saldırganlık o kadar boyutlara vardı ki insanlar protesto eylemlerine katılmaya zorlanmaya, katılmayanlara şiddet uygulanmaya başladı. Bu da protestoları haklı bulan geniş halk kesimlerini uzaklaştırdı.
Bu şiddet mağdurlarından biri de ben oldum. Geçen gece geç vakit evime dönerken, Altınşehir’de bir grup yolu kesmiş ve bir aracın etrafında kümelenmişlerdi. Yanlarındaki boşluktan geçerek bir an önce evime gitmeye çalışırken, bir gencin bağırarak geçmemi engellemesi üzerine, tüm grup sürü psikolojisiyle benim aracıma yöneldi ve nedenini bile sorgulamadan kudurmuşçasına tekme ve yumruklarla aracıma saldırmaya başladı. O anda bu işin nerede duracağını kestiremedim ve sadece Allah’a sığındım. Kilit mekanizması olmasına rağmen hiçbir zaman kilitli tutmadığım aracımın kapısını açarak bana da saldıracakları anda duyulan “Bizim işimiz onunla değil.” sesi üzerine bir an durakladırlar. O esnada sağ kapıyı açan birisi bana “Sen devam et.” dedi. Ben önümde insanlar olduğu için nasıl devam edebileceğimi sorduğumda öndeki insanlara “Bırakın geçsin.” dediği anda önüm açılmaya başladı. Ben ilerlerken öfkeli kalabalık beni linç edememenin verdiği hınçla aracımı tekmelemeye devam etti. Hayatımı kurtardığım için Rabbime şükrederek yakındaki benzin istasyonuna sığındım. İndiğimde gördüğüm manzara alın terimle kazandığım paramla iki ay önce aldığım ve çizilmesin diye gözüm gibi baktığım yepyeni aracımın gözü dönmüş bir grup tarafından harap edilmiş olmasıydı.
Protestolara katılanların “çapulcu” olarak nitelenmesini doğru bulmasam da aralarına karışan bazılarının eşkıya* olduğunda hiç şüphem kalmadı.
Taksimdeki ağaçların kesilmesine hayır derken, insanların can ve mallarına yönelik saldırıların amacının ağaç olmadığı, ülkemizde yakalanmakta olan istikrarın kesintiye uğratılması, Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması ve itibarsızlaştırılması gibi gizli bir amacın olduğu kanaatinde olduğumu belirtiyorum. Lütfen sağduyumuza hakim olalım ve ülkemiz üzerine oynanan kirli oyunlara alet olmayalım.
Rabbim duaların makbul olduğu şu mübarek gün ve gecelerde kötülere fırsat vermesin, ülkemiz üzerine oyun kuranların oyunlarını da başlarına çevirsin. Bizlere de doğru ile yanlışı ayırt edebilme ferasetini nasip etsin. Hepimizi çoluk çocuğumuza bağışlasın. (Amin)
*Eşkıya: Şakî’nin çoğulu. Şaki: (Arapça) Haydut, yol kesen. (Devellioğlu)
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
CONTACT