Medipol Üniversitesi, Medipol Sağlık Kurumlarının desteği ile Türkiye Sağlık Eğitim ve Araştırma Vakfı'nın kurduğu ilk öğrencilerini 2010-2011 öğretim yılında alan bir üniversite...
Rektörlüğünü eski Sağlık Bakanlığı bürokratlarından Sebahattin Aydın yapıyor... Aydın, Haber7 Ekonomi Editörü Hakan Göksel ile son dönem sağlık politikalarını; 'Tam Gün Yasası'nı, 'Yabancı Doktor ve Hemşire Çalıştırma İznini'nin yanı sıra, kamu, vakıf ve özel üniversitelerinin durumunu konuştu...
Türkiye'de vakıf veya özel üniversitelerle birlikte tek bir ihtisas alanına yöneliş başladı gibi bir tablo çıkıyor. Özelde ihtisas üniversiteleri mi revaçta?
-Şu anda YÖK'ün de teşvik ettiği bu şekilde tematik üniversite modeline karşı bir yöneliş var ama bu devlet üniversitesi değil daha çok vakıf üniversitelerinde görülmüş. Bir yandan YÖK böyle teşvik ediyor diğer yandan belli sektörlerin kurduğu üniversiteler kendi sektörüne yakın sorunların çözümü için üniversiteler açıyor.
Medipol Üniversitesi sağlık alanında bir üniversite gibi görülebilir. Ben bunun tamamen böyle olmadığını vurgulamak istiyorum. Gerçektende sağlık alanında daha fazla tematik üniversiteler çıkmaya başladı, özel hastaneler yaygınlaştı.
Sağlıkta hizmet talebinin yükselmesi buna karşılık arz için altyapılarının oluşturulamaması çok büyük bir kaynağın eksik olduğunu ortaya çıkarttı. Başta doktor ve hemşire olmak üzere bütünsağlık mesleklerinde ciddi bir eksiklik olduğu net olarak ortaya çıktı.
İhtiyaç konusunda elinizde istatistiki bir veri var mı?
-Var tabi, Sağlık Bakanlığı 2023 Vizyonu çerçevesinde insan kaynağı planlaması çalışmaları yaptı. Bu çalışmalara göre 100 bin doktor 180 bin hemşireye ihtiyaç var.
İyi bir sağlık hizmeti için 1 doktora 2 hemşire gerekir. Türkiye'de düşmüyor dolayısıyla tıp dışındaki alanlardaki insan kaynağı açığı çok daha dramatik. İşte biraz önce sözünü ettiğim sağlık sektöründe öne çıkmış bazı hastane grupları kendi üniversitelerini kurup alanlarında insan kaynağı yetiştirme gibi bir misyon üstlenmek zorunda kaldılar.
Ancak Medipol Üniversitesi'nin kuruluş kanununda 10 ayrı fakülte yer alıyor. Bu fakültelermühendislikten güzel sanatlara iletişimden uluslar arası işlere kadar çeşitli alanlara dağılıyor. Belki Medipol'un diğer sağlık temalı tematik üniversitelere benzeşmesi sağlık kurumunun kurmuş olması, öncelikle sağlıkla yola çıkmış olmasıdır.
Sağlık alanındaki 10 ayrı bölüm şuanda aktif mi ?
-Şu anda sağlık alanında 4-5 fakültemizde 8 lisans programında eğitim veriyoruz. Yeni 'SağlıkHizmetleri Meslek Yüksek Okulu'nu açıp ilk defa yine 8 programda orada diploma vereceğiz.Sağlık meslekleri açısından 16 ayrı meslek kurumunda diploma veriyoruz.
Bununla birlikte geçen yıl hukuk fakültesi açıldı. Hukuk fakültemizde de Marmara Üniversitesi ile ortak yüksek lisans programları açtık. Sağlıkla ilgili olarak da sağlık hukuku yüksek lisansprogramımız açılmış oldu. 7 ayrı programda da yüksek lisans programı başlattık. Böylece 3 yılda 23 ayrı programda eğitim vermeye başlamış olduk.
Sağlık alandaki ihtiyaçtan bahsettiniz... Tam Gün Yasası'yla ilgili Anayasa Mahkemesi'nin kararı var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, sektörü nasıl etkileyecek?
Tam Gün Yasası, kanunda yer aldığı şekliyle, hekim camiasın anladığı ile basına yansıyıp halk tarafından algılanan çok farklı şeyler...
"Tam gün çalışmak" İş Kanunları'nda belirttiği gibi "emekliliğini hak edeceği düzeydeki mesaisini bir yerde tam olarak harcaması" demektir. Zaten Türkiye'de yıllardır doktorlar tam gün çalışıyor.
Sağlık Bakanlığının yapmak istediği "ikili çalışmaları durdurup tekli çalışma" istediğidir. Günde 3 saat çalışıp daha sonra çalışmayan bir hekim örneği yoktur.
Bu yüzden bakanlık düzenleme getirip ikili çalışmayı yasaklamak istedi. Hekimlerin enerjilerini, mesailerini kendi kurumlarına vermelerini istedi.
Önce Anayasa Mahkemesi bazı maddeleri iptal etti. Bu iptal bir zihin kargaşasına yol açtı. Yorumlar "sanki üniversitelerde artık "tam gün" yok fakat bakanlığının hastanelerinde var" gibi bir izlenim doğdu.
Anayasa Mahkemesi "kısmi iptal kararı" gerekçelerini geç yayınlandığı için kargaşa çoğaldı. Sonra gördük ki mahkemenin gerekçesi çelişkilerle dolu..
Kararı tasvip etmiyorsunuz yani...
- Evet, kararın sonucunu değil, gerekçesini etmiyorum. Gerekçesinde çelişkiler var çünkü. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı kanun ile kararnamede yeniden üniversitelerle ilgili bir düzenleme yaptı. Düzenleme "tam gün"ü benimseyelim ya da benimsemeyelim onunla çelişen bir düzenleme olarak ortaya çıktı.
"5'ten sonra muayene açamaz, eğer muayene açmışsa özel hastane ya da üniversitede hasta bakamaz maddesi' yada muayene açmak için ücretsiz izin alma maddelerini iptal etmiş oldu.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı "tam gün"ü değil "tam günü delen, bozan maddeleri iptal" etmiş oldu. Eğer hiçbir düzenleme yapılmazsa 6 ay sonra üniversitelerimiz de devlet hastaneleri ile "tam güne" tabi olmak zorunda kalacak.
Ağırlıklı olarak "üniversite hastane" kamuda var... Rekabet açısından kamu üniversiteleri ile rekabet edebilecek düzeye gelebilecek misiniz?
Önce üniversite ile rekabetten bahsedeyim sonra hastane ile beraber rekabet nasıl olacak ondan söz edeyim. 90'lı yılların başına kadar sadece devlet üniversitelerimiz vardı. Sınırlu sayıda ve açıkçası üniversiteler arası rekabet yok denilecek kadar azdı.
90'lı yılların başında üniversite camiasında kaliteli öğrenci sınavlarda yüksek başarı gösteren öğrenciyi kendi üniversitesine çekme uğraşı başladı.
Kamu üniversitelerde bölüm açılmasındaki temel dinamik o alanda hocanın var olup olmaması ancak vakıf üniversiteleriyle temel dinamik öğrencilerin talep ettiği alanlardaki ihtiyacı karşılamaya yönelik olmaya başladı. Yer yer bazı alanlarda, vakıf üniversiteleri devlet üniversitelerini tehdit etmeye başladı.
Hatta bunun belki ilk örneği Medipol Üniversite Hastanesi ile ortaya çıkıyor diyebilirim
Türkiye'deki yaklaşıma göre gerek Sağlık Bakanlığının, gerek yönetim kurulunun üniversite hastanesi standartları konusunda herhangi bir ön çalışması, bir mevzuatı bulunmuyor.
Küçük ilde zaten bir hastanede anca hastaların tedavi edebildiği bir ortamda bir üniversite hastanesi açılma zorunluluğu doğdu. Üniversite hastaneleri yapılmak zorunda kalındı.
Sağlık Bakanlığı bu süreci bence bir adım önde yönetmeye çalıştı. Ortaya bir model çıktı... Türkiye'de kamu üniversiteleri ile sağlık bakanlığının ortak kaynağı kullanması... "Birinin hizmet üretirken diğeri eğitim kadrosunu kullanarak süreci destekledi. Bunun özelde hiçbir örneği yoktu.
Küçük kamu üniversiteleri bakanlık ile bu sorunu çözmeye çalışırken vakıf üniversitelerine ait tıp fakültelerinin böyle bir imkanı olmadı. Birçok vakıf üniversitesi kendi hastanelerini yapmak zorunda kaldılar. Hastane yatırımı çok büyük bir yatırımdır. Böyle bir durumda üniversiteler doğal olarak küçük üniversite hastaneleri yapmak uğraşı içine girdiler.
"Sağlık Bakanlığı öncü oldu" dediniz, modelde bahsettiğiniz standartlar eğitim yada insan kaynağı standardı sanırım..
-Evet
Hastaneler dediğimizde ekipman da çok önemli biliyorsunuz. Ekipmanlar için de bir standart ortaya koyuluyor mu?
-Hayır, şu anda üniversite eğitim hastanesi standardı hala net olarak konmuş değil! Türkiye'de bu konuda bakanlığında çalışması var. YÖK'ün de çalışması var ama henüz bir mevzuat, yaptırımları olan sınırları net çizilmiş bir kural yok.
Ancak olmazsa olmazları zaten vardır eğitim hastanesinde her ana bilim dalı olmak zorunda eğitim vermesi için her ana bilim dalı olduğu bu ana dalının gerekli cihaz farkı sağlanmak zorunda...
Rekabet ortamında hastane ne kadar fiziki alt yapısını, cihazını kurarsa o derece başarılı olur. İyi donanımlı olursanız hastanede iyi gelir sağlayabiliyor.
Sağlık Bakanlığı'nda da görev yaptınız diğer kamu ve üniversite hastaneleri ile kıyaslandığında özel hastaneler ve Medipol hangi skalada yer alıyor?
Medipol tek bir hastaneden ibaret değil biliyorsunuz. Kliniklerimiz var, hastanelerimiz var... En eski hastanemiz Türkiye'deki özel hastanelerin ortalama yaşı kadardır (15-20 yıl). Dolayısı ile en az Türkiye'deki vasat özel hastaneler düzeyindedir.
Üniversiteler hastanesi olarak açtığımız Medipol Mega hastanesi Türkiye'de gerek tıbbi cihaz donanımı, gerekse büyüklüğü, ve akademik kadrosu olarak belki de en iyi, en büyük örnektir diyebilirim. 100 bin metrekare kapalı alanı, 470 yatak kapasitesi olan bütün alanlarda tam donanımlı özel hastane, Mega Medipol ölçeğinde görmek mümkün değil! Türkiye'de bu yatırımların en büyüğü...
Teyit etmek için soruyorum. İddianıza göre 15-20 yıllık en eski hastaneniz bile vasat özel hastanelerin düzeyinde ve yeni hastaneniz Mega Medipol ise donanım, kadro ve çalışan açısından şu anda en iyi örnek...
-Evet evet o konuda iddialıyız... Marmara Üniversitesi deprem hasarlı binaların terk edilmek zorunda kalınca Pendik'te bakanlığın yeni bitmiş eğitim hastanesi ile işbirliğine geçti ve Pendik Marmara Üniversitesi eğitim hastanesi oldu.
Hastane bakanlık tarafından işletiliyor, bütün alt yapı ve tıbbı cihaz donanımı bakanlık tarafından sağlanıyor.Tüm akademik kadroyu üniversite veriyor ve öğrencisini asistanını orada eğitiyor. Bu modelin özel sektörde örneği yok. Onun için vakıf üniversiteleri kendi hastaneleri ile kendi yağları ile kavrulmak zorunda kalıyorlar.
Kendi yağıyla kavruluyor dediniz, vakıf üniversiteleri zor durumda mı?
-Ekonomik olarak söylemiyorum, hizmeti kendi kendine verebilme olarak söylüyorum. Hastaneyi kendisi kuracak öğrencisini orada yetiştirecek ve hepsi tek bir bütçeyle tek bir yapıyla olacak.
Türkiye'de olduğu gibi vakıf üniversitesi olarak biz de ilk defa bu modeli uyguladık. Üniversitenin kendi bütçesi kendi kapasitesi akademik kadroyu temin etme kaliteli elamanı bulma yönünde güçlü ama üniversitenin bütçesini aşan bir hastane açıp burada üniversite hastanesi kurmak için yıllar gerekir. İşte Medipol bu avantajı kullandı
Hastanenin bütün alt yapısını Medipol Grubu sağlıyor. Biz de hastanenin akademik kadrosunun özellikle yetişmiş insan kaynağını, meslek içi eğitimini üniversite sağlıyor ve biz üniversite olarak öğrencimizi asistanımızı orada eğitiyoruz. Türkiye de ilk örnek diyorum.
Akademisyen anlamında her hangi bir açığınız söz konusu mu?
Bir tıp fakültesinde temel birimlerle beraber 50'ye yakın ana birim dalı var. Bir o kadar da bilim dalı var. Bunların her birine bir kişi bulursanız 100-150 kişi çalıştırmanız gerektiriyor. Bu örnek hemen hemen hiçbir üniversitesinde yok. Belki 30-40 yıllık üniversitelerimizi istisna tutabiliriz.
Hastanemizi açalı 1 ay oldu 1 aydır hasta kabul ediyoruz. Ramazan gibi hasta yoğunluğunun az olduğu bir mevsimde hedeflediğimiz kapasitenin 5/1'ine ulaştık. Öğretim üyesi kadromuzunz yüzde 20'sini üniversiteden görevlendirmiş durumdayız. Yılsonuna kadar bu oran en az 2'ye katlanacaktır. Şu an yurt dışından bile akademisyen transferi ile meşgulüz...
Yabancı doktor ve hemşire çalıştırma izni sektörü nasıl etkileyecek? Biz birbirimizin bile dilini zor anlıyorken yabancı bir doktor, yabancı bir sağlık personeli ile nasıl olacak?
- Türkiye'de yabancı doktorun çalışması yanlış anlaşıldı. Türkiye'de 1219 sayılı kanunda tababet icrası için Türk olmak şartı vardı hemşire içinde Türk kadını olmak şartı vardı. "Erkekler niye hemşire olamıyor da biz oluyoruz" itirazları sonrası kalktı en son da Türk olmak şartı kaldırıldı.
Türkiye'de sayısını tam bilmiyoruz ama 2500-3000 tane Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan ama çoğu Türk soylu ola, komşu ülkelerimizden gelmiş bir kısmı Türk soylu olmasa bile Türkiye'ye gelmiş, tıp fakültesi okumuş hatta evlenmiş ama Türkiye de vatandaşlık alamadığı için çalışamıyorlardı. İzinle, Türkiye de bu doktorların çalışması sağlandı.
İkinci bir konuda bazı ülkeler, Amerika bunların başında gelir, özellikle kalifiye elaman istediği zamanlar tamamen beyin göçüyle sağlıyor. Mesela Amerika'nın tıp camiasında Amerika vatandaşı çok azdır. İngiltere de beyaz tenli doktor sayısı 3'te 1 civardadır. Hazır yetişmiş elemanı ülkesine transfer etmek için büyük gayret gösterirlerken biz kanunla bunu (beyin göçünün kendisine gelmesini" yasaklamış tek ülkeydik. Engelin kaldırılması beyin göçünün kapılarını açabilmek adına çok anlamlı bir adım.
Avrupa'ya Amerika'ya yıllar önce gitmiş, orada okumuş çeşitli nedenlerle yerleşmiş Türk doktorlarımız var. Bu doktorların bir kısmı bir süre sonra Türkiye'ye dönmek istiyorlar. Yıllardır orada yaşadıkları ve vatandaşları oldukları için Türk vatandaşları oluncaya kadar dönemiyorlardı. Bunların da kapılarını açmış olduk.
Size çok dramatik örnek vereyim Rahmetli Özal'ın zamanında meşhur beyin cerrahımız Gazi Yaşargil'i Türkiye'ye davet etmişti ve Bezmi-Alem üniversitesinde o zaman servis yapılıp bu kadar başarılı bir cerrahımızın Türkiye de doktorluk yapması istendi. Sonradan Gazi Yaşargil'in Türk vatandaşı olmadığı tespit edildi ve doktorluk yapamayacağı ortaya çıktı.
Diğer sağlık turizminde de Türkiye büyük bir potansiyel biliyorsunuz. Ancak turizm sektöründe artık insanların hayat boyu gittiği yerlere sosyal güvencesini de taşımaları gerekiyor. Gelen turistin burada sosyal güvencesi bir şekilde sağlanıyor. Ancak uzun süreli gelmiş turistler varsa onlarla beraber gelecek doktor da kapıdan girdiğinde doktorluk yapamaz hale geliyor.
Dolayısıyla sağlık turizmi açısından da biz çok büyük bir avantaj sağlamış olduk bu düzenlemeyle... Harıl harıl yabancı dil bilen hemşire yabancı dil bilen doktor aranıyor! Dikkat edin Türkçe değil yabancı dil diyorum. Dolayısıyla bu olayı sadece "yabancı doktor gelecek Türkiye de dükkân açacak" gibi görmemek gerekiyor. Bunun çok boyutu var.
Gelen doktor Türkiye'deki doktorun önünü kesecek diye bir sorun yok diyorsunuz...
- Bu asla mümkün değil birincisi çok büyük insan kaynağı ihtiyaç var, ikincisi Türkiye de çalışma izni için ayrı bir kural var! Diplomayı alıp "ben çalışıyorum" diyemezsiniz. Çalışma Bakanlığı'ndan bu konuda izin alınmalı... İkincisi çalışma iznini alan hekimin çalışabilmesi için diplomasının denk olması lazım. Düzenleme yapılalı 1 yıl geçti her hangi bir yerde yabancı doktor sorunu oldu mu? Olmadı dolayısıyla korkuların yersiz olduğu ortaya çıkmış oldu. Bence en önemli etkisi semboliktir beyin göçünü yasaklayan böyle ilkel bir maddenin kalkmış olmasıdır. Bu kanun tersine beyin göçünü teşvik etti onu kabul edebilirim.
Türkiye'deki koşullar yurt dışındaki doktorların "beyin göçü dediğiniz doktorlarımızın" geri dönmesi için makul mü?
-Türkiye deki sağlık sektöründe hekimler konumumdan çok da memnun değiller ama birçok meslek kurumunda böyledir. Bunun ana nedeni yönetim şeklini hekimler kaybediyorlar artık yöneticiler var!
Hekimler gözüyle bakarsak Türkiye de ortam çok cazip değil. Ama dünyaya çıkıp bakarsak bu değişim sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde var.
Kamudaki ücretlendirme modeli henüz çok sayıda yurt dışındaki hekimimizin Türkiye'ye dönüşünü sağlamaya yeterli değil. Ama özel sektörün özellikle belli bir kısmının potansiyeli yurt dışındakileri "tersine beyin göçü" ile Türkiye'ye çekmeye yeterli... Sağlık Bakanlığı yeni bir düzenlemeyle bakanlık hastanelerinde de sözleşmeli doktor çalıştırılmasının önünü açtı. Memur kadrosu olmaksızın bir hekimin kendi alanında sözleşmeli olarak çalışmasının önü açıldı.
Dünyada zirveye çıkmış hekimlerin Türkiye'de önü açılmış oldu. Ancak teorik olarak önü açılmış oldu. Özel sektör için bu zaten vardı.
Böylece, vakıf üniversiteleri ve hastaneleri sağlıkta, özel sektörde ve de kamuya katkı anlamında önemli rol oynayacak demek istiyorsunuz. Aynı zamanda da sağlık politikasına katkı sağlayacaklar...
-Evet, doğru söylüyorsunuz.
Hakan GÖKSEL / Haber 7
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM