Dr. Mahmut TOKAÇ
“İlk defa 13 Ocak 2013’de yayınlandı.”
Bugün 13 Ocak. Anneannem Emine Varilci, tanıyanlarının kullandığı lakabıyla “Termeli”nin vefat yıldönümü. Bundan tam kırk yıl önce, 13 Ocak 1973’de vefat etti.
Babası aslen eski adıyla Çilâder, şimdiki adıyla Çaybaşı’ndandı. Annesi ise Terme’nin Ahmetbey Köyü’nden asil ve varlıklı bir ailedendi. Kendisi Ahmetbey Köyü’nde varlık içinde yetişmiş. Ancak teyzesinin yaptığı yanlış bir evlilik sonucu aileye giren bir zalimin bütün mallarına el koyması sonucunda köyü terk etmek zorunda kalmışlar ve çok fakir düşmüşler.
Ünye’ye gelerek dedem Ali Nureddin Varilci ile evlenmiş ve bu evlilikten beş çocukları olmuş. Bunlardan Tuncer isimli dördüncü çocuğunu daha bebekken kaybetmiş. (İlk erkek torunu olan ağabeyime vefat eden bu çocuğunun ismini vermiş.)
1942’de dedemi kaybettiğinde en küçüğü bir yaşlarında olan dört çocuğu ile dul kalmış. Rençberlik yaparak zor şartlarda tek başına evini geçindirmiş. Bu halde bile o zamanın şartlarında iki oğlunu (rahmetli Hasan Fahri ve Seyit Galip dayılarımı) önce Ankara’da liseye göndermiş, daha sonra da her ikisini İstanbul’da üniversitede okutmuş. Rahmetli annemi ekonomik şartlar yüzünden ilkokuldan sonra okutamadığından terzilik öğrenmeye yöneltmiş, en küçük kızı olan Nurhan teyzemi ise liseyi bitirinceye kadar okutmuş. Üniversiteye de göndermek istemişse de şartlar uygun olmadığından gönderememiş.
Hasan dayımın Ankara’da lise öğrencisi iken yazdığı ve üç yıldır gurbette olduğunu ifade ettiği duygu yüklü şiiri annesine ne kadar düşkün olduğunun göstergesidir:
(Şiirin başında 17 Aralık 949 Ankara notu düşülmüş.)
Anneme mektup
İki yavrunu bıraktın ellere,
Mektup günlerini sayki haber gele.
Acaba; hastalandılar mı diye,
Gece, düşünmekten uyumazsın, bilirim anne.
Evde; bizi, ayırmazdın gözünden,
Kanat gerip, bir toz kondurmazdın sen,
Bu kadar çok üstümüze titreyen
Sen!.. Bugün, nasıl sabrediyorsun, bilirim anne.
Kalbine, hasretlik ateşi doldu.
Evimiz de, baykuş yuvası oldu.
En iyi dostlar bir ………
……..
Felek
Üç yıldır; ayırdın beni Annemden,
Bağımdan, bahçemden, kardeşlerimden,
Cana can katan şirin Ünye’mden
Felek!.. başıma gelenler hep senden.
Beni yüce dağlar ardına attın,
Körpe bağrımı, haince kanattın,
Gözyaşımı ırmak gibi akıttın,
Bu bozkırlarda kimsesiz bıraktın.
Koydun yollarda, annemin gözünü.
Her zaman beklettin, mektup gününü.
…..
…..2
Teyzemin anlattığına göre; rahmetli Hasan dayım yedek subay kıyafetleriyle Terme’ye geldiğinde, Ahmetbey Köyü’nden komşuları köylerinden ilk defa subay üniforması giyen kişi olan dayımı karşılamak için Terme’de bir kahvehanede toplantı düzenlemişler. Rahmetli anneannem de oğlunun geldiğinden tarlada çalışırken haberi olduğundan peştamali ve çamurlu lastik ayakkabılarıyla karşılamaya gelmiş. Köylüler anneannemin elini öpmüşler ve tek başına böyle bir evladı yetiştirdiği için tebrik etmişler.
Anneannem eğitime çok önem verir, bizleri de okumaya teşvik ederdi. Tembellikten asla hoşlanmazdı. Son yıllarında dizlerindeki rahatsızlık sebebiyle yürüyememesine rağmen, yardımla evinden bahçeye iner, yere koydurduğu minderine oturur, oturduğu yerden elinde küçük çapasıyla otları ayıklar, fideler yetiştirirdi.
Ünye’de Orta Mahalledeki aynı bahçe içinde yer alan yan yana iki evde olmamız dolayısıyla sürekli beraber olduğumuz için rahmetli anneannemin bizim üzerimizdeki etkisi çok fazla idi. Nezaket ve güzel söz bizlere en çok tavsiye ettiği hususlardandı. Normal zamanlarda bize karşı çok hoşgörülü olmasına rağmen ağzımızdan çıkacak ufacık da olsa kaba bir söze asla müsamaha etmez, sert bir şekilde bizi uyarırdı. Sokak kültürüne alışmamamız için evimizin bahçesinde oyun parkı oluşturması için babamı teşvik etmişti. Böylelikle bizler evimizin bahçesinde oynayarak büyüdük.
Müziğe düşkündü. Gençken Ali Nureddin dedem evde ud çalar, anneannem de şarkı söylermiş. Mahallede dedikodu yapanlar olduğunda dedem inatla daha fazla söylemesini istermiş. Müziğe olan tutkusunu evindeki pikabına aldırdığı plaklarla giderirdi. Şükrü Pınar’ın şarkılarını severdi. Barış Manço’nun Dağlar Dağları çıktığında sürekli onu çaldırırdı. Bir de Selda’nın Mapushane’sini çok severdi.
Gözleri bozulduğu için gazeteleri bize okutturur, böylece olaylardan haberdar olurdu. Radyodaki ajansları (haberleri) mutlaka dinlerdi. Yatalak geçirdiği son yıllarında yalnız kalmasın diye hepimiz yanında kalmış olsak da kardeşler arasında anneannemle en fazla kalan Nurver ablam, anneannemin kendisine Alper Tunga Destanını okutup dikkatle dinlediğini ve o dönemin Türkçesinden çok hoşlandığını hatırlıyor.
Tam anlamıyla bir Osmanlı kadını idi. Komşuluk ilişkilerine çok önem verirdi. Kapı komşusu Ermeni Agavni (Avani) nine ile birbirlerine çok hürmet ederlerdi. Bir başka komşusu ve aynı zamanda dünürü Refika hala (Hasan dayımın hanımı Tülay yengemin annesi) ile de birbirilerini çok severlerdi.
Atasözü ve deyim dağarcığı oldukça genişti. Her duruma uygun düşecek bir tekerlemesi mutlaka olurdu. Normal şartlarda argo sayılabilecek ancak onun ağzında eğreti durmayan deyimleri ve sözleri vardı. Nurhan teyzem okulda edebiyat derslerinde ödev olarak verilen atasözlerinin açıklamalarını gayet güzel bir biçimde yapabildiğini anlatıyor.
Çok cömert, hediye vermeyi seven, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını gören, alicenap bir kimse idi. Kendisi yapamasa bile ibadet edenlerden hoşlanırdı. Ben yetişmesem da ablamlar ve ağabeyim küçükken teşvik etmek amacıyla tuttukları ilk oruçlarını parayla satın alırmış (!).
O gerçek bir “ârife” idi. 13 Ocak 1973 Cumartesi, Ünye ağzıyla Buğdaycık3 gününde 64 yaşında vefat etti.
Karlı bir Arefe gününde defnettiğimiz anneannem sanki öleceğini önceden biliyormuşçasına Kurban Bayramı harçlıklarımızı rahmetli anneme bir hafta önceden vermiş ve bunları çocuklara verirsin demiş. (O günün şartlarında 10 yaşındaki bir çocuğa verilmesi adet olmayan büyüklükte 5 lira vermişti.)
Allah anneanneme ve tüm geçmişlerimize rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun.
Dr. Mahmut TOKAÇ
Dipnotlar:
1- Arife, Arapça arif’in müennesi yani dişilidir. Arif için Güncel Türkçe Sözlük’te “Çok anlayışlı ve sezgili (kimse); Büyük Türkçe Sözlük’te ise “Bilen, tanıyan, vâkıf, âşina, marifet sahibi, olgun, ince, anlayışlı kimse.” şeklinde tanımlanmaktadır. Arife kısaca “bilgi ve irfan sahibi, ince ruhlu ve latif kadın” demektir. Bayramdan bir önceki gün veya bayram öncesi günler anlamına gelen “arife”nin aslı arefe olup galat olarak arife denmektedir. Arefe: Hacılar Kurban Bayramından önceki gün Arafat’a çıktıkları için sadece Kurban Bayramından önceki güne arefe günü denilmesi gerekse de her iki dini bayramdan önceki güne halk arasında “arife günü” denmektedir. Hatta arife herhangi bir şeyden önce anlamına da kullanılmaktadır. Örneğin; seçim arifesi, evlilik arifesi, okulların açılması arifesi gibi.
2- Dayımın kızı Güzin Varilci Suyabatmaz’da bulunan dayımın elyazısıyla yazılmış orijinalinde kağıdın kat yerlerinin yıpranması dolayısıyla şiirin bir kısmı okunmadığından bu kısımlar “…” ile gösterilmiştir.
3- Türk Dil Kurumu, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nde buğdaycık (III): Arife’den önce gelen gün. (Samsun) http://tdkterim.gov.tr/ttas/?kategori=derlay&kelime=bu%F0dayc%FDk
“Emine Varilci, oğlu Seyit Galip ve kızı Nurhan, Büyükada’da”
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM