Dünyanın bilinen (12,500 yıllık) en eski ve kesintisiz, yerleşik yaşam merkezi, birçok ilklere imza atmış, 33 medeniyet ve kültüre ev sahipliği yapmış, bu medeniyetlere ait şehir, yaşam, kültürünü yeni ev sahiplerine ve günümüze aktarmış, Ticaret Odası’nın başvurusu üzerine, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından; MEDENİYETLER KENTİ olarak tescil edilmiş bir kadim kentten söz edeceğiz.
Bereketli Hilal namıyla anılan Mezopotamya’nın bu emsalsiz kenti, ilk tarımın ve tahıl kültürünün yapıldığı kenttir.
Surları sağlamlığı ve yapıldığı günden bu yana insan yaşamına konaklık yapmasıyla eşsizdir. Sur duvarlarındaki kabartma ve kitabeler, canlı birer tarihsel belge niteliğindedir.
Dicle nehri kıyısında yapılan tarımla, çöl sıcaklıklarında Akdeniz bitki örtüsünü yaşatabilmeyi başarmıştır.
Şehirde yapılan su terazisi ve kanalizasyon sistemi sayesinde; tüm kuyularda aynı seviyede su bulunması, kanalizasyonun belli bir eğimle Dicle’ye doğru akması sağlanmıştır.
Değirmenler şehrin haram suyunu boşa akıtmayıp onların akış debisi ile çalıştırılmış. Hevsel bahçelerinde hala ayakta olan örneklerine rastlandığı gibi, bilen birinin yardımıyla, şehrin fethinde kullanılan su arkını, iç kalenin Dicle cephesinden görmek mümkündür.
Hevsel Bahçeleri şehrin sebze ihtiyacını karşılarken, günümüzde UNESCO Dünya mirasına dahil edilmiştir. Bu bahçelerde, meşhur; yağlı ve göbekli marulları yetişir.
Hevsen bahçeleri daha çok meyve üretilen yerler olarak şehre katkı sunmuştur. Burada yetişen ve dünyada çekirdeğinin içi de yenebilen tek şeftali türü (Kum malı Şeftali) küçük ve tadının güzelliğiyle başlarda taşınan tavlaları doldururken, adam boyu (2 mt bulan) Kıtti (Acur) ların, maalesef bugün neslinin tükendiğini duymaktayım.
On gözlü köprü adına türküler yakılmış, İpek Yolu’nun şehri Ortadoğu’ya bağlayan tek ve en önemli geçididir.
İslam’dan önce kırk kutsal zatın türbelerinin bulunduğu, Kırklar Dağı günümüze kadar Hristiyan ve Müslümanlarca ziyaret edilmeye, hatta piknik alanı olarak kullanılmaya devam etmiştir.
Gazi köşkü bize Mustafa Kemal ATAÜRKÜ ve sesinin güzelliğinden dolayı, Şark Bülbülü ünvanı verdiği İslam’ın 5. Kutsal mabedi olan, Ulu Camii’nin baş müezzini, Celal GÜZELSESİ hatırlatır.
Sayısız Şair, Edip ve şöhreti Dünyaya nam salmış değerlere sahip olan ve satırlarımıza sığdıramayacağımız kentimizin bu değerlerini merak edenlere, onlara ait kitapları karıştırmalarını tavsiye ederim.
Günümüzde kullanılmayan kelekler, şişirilmiş hayvan derilerinin üzerine yapılan ahşap bir platformdur. Bunlarla karşı kıyıya geçiş, hatta Musul’a kadar yük insan ve eşya taşımada kullanılmıştır.
Şehrin sıcak yaz günlerinde sayfiye yeri ihtiyacını, Dicle kıyısında sazlıklar arasına kurulmuş hülleler karşılar.
Dam tahtları yine yazın sıcak gecelerde, sitarelerle çevrilerek bir kaçış yeri olmuştur. Şehrin altında çok sayıda ve kaçış dehlizleri olduğu düşünülen tüneller mevcuttur. Surlarda ulak yolları ile dışardan, saldırı halinde güvenli haberleşme sağlanmış, surlardaki kiliseler sayesinde, savaş halinde güvenli şekilde ibadetlerin yapılması mümkün olmuştur.
Şehrin İstanbul’la ciddi benzerlikleri vardır;
İkisi de Resulullah (SAV)’ ın methi ve duasına mazhar olmuştur. Hendek savaşında fetih müjdesi vahyolunan 3 kentten ikisidirler. İki şehir de surlarla çevrilidir. Biri Marmara ve Haliç’le diğeri Dicle ile olmak üzere sularla çevrilidir. İkisinin de birer iç kalesi vardır. İkisinin de iç kalesinde sarayı vardır.
Fark, surların tam bir kalkan balığı şeklinde, sırt ve kuyruk yüzgeçleri, cinsel organ çıkıntısı, solungaçları, gözü, hatta ağzı bile kuş bakışı resimlerde son derece ayrıntılı olarak görülebilmektedir. Neden bu şekilde yapıldığına dair de bir bilgi mevcut değildir.
Şehrin merkezi ve ilçelerinde çok sayıda Peygamber ve Sahabe Kabirleri mevcuttur.
Dünyanın en geniş ayak açıklığına sahip, türkülere konu olmuş, Malabadi Köprüsü Silvan ilçesindedir.
Çermik düğün alayı kayalıkları güneşle yarışmaya ant içenlerin taşa dönüşmelerinin şahitleridir.
Nuh Aleyhisselam’la insanoğlunun yeryüzüne ilk yayıldığı Hasankeyf gibi, kayalar içine oyulmuş şehir boyutunda Hilar mağaraları vardır.
Hani ilçesinde sarılık ve daha birçok hastalığa iyi geldiği söylenen, doğal ankaris suyu kaynağı vardır.
Lice ilçesinde Kuran- ı Kerim’deki tarife tamamen uyan, 7 uyurlar (Eshab ı kehf) mağarası ve Dakyanus antik kenti varlığını hala korumakta ve Kıtmir gibi isimler günümüzde bile kullanıla gelerek o mirasa sahip çıkılmaktadır.
Zerzevan kalesi (Mitras Tapınağı) Çınar ilçe sınırlarında olup hala kazılar devam etmektedir.
Yine dünyada ilk mimari yapı ve yerleşimlerin ortaya çıkarıldığı, ilk hububat tarımının yapıldığı Çay Önü Höyüğünde de kazılar devam etmektedir.
Gülcülük başlı başına bir alan olarak geliştirilmiş, her evin zer zemininde kurulan tezgahlarda Dünya’ya örnek olacak ipek böcekçiliği ve ipek dokumacılığı yapılmıştır. Bu sebepledir ki kentteki tüm evlerde Muhammed’i güllerini, tüm sokaklarında dut ağaçlarını görebilirsiniz.
Hamravat suyunun kaynağı Karacadağ’dır, padişahlara şifa kaynağı oldukları tarihi belgelerle sabittir.
Çermik, Çınar, Çüngüş, Dicle, Egil, Ergani, Hazro, Kulp, Lice, Silvan Kalelerini; Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT Hocamızın ‘’Diyarbakır İlçelerinde Kaleler’’ kitabında ayrıntılara ulaşabilirsiniz.
Diyarbakır efsanelerini kapı kapı gezerek, bir kitapta toplayan değerli akademisyen Muhsine Helimoğlu YAVUZ’a ayrıca teşekkür ediyorum. Bu sayede, farklı mekanlarda, birçok kez sergilenen, Diyarbakır efsaneleri resim sergilerimi hayata geçirebildim. İlk sergimde benden yardımlarını esirgemeyen değerli Eczacı Meslektaş grubumuza da bu satırlardan şükranlarımı sunarım.
Öyküleri efsanelere konu olan, Silvan Zembil froşları, bilmeniz gereken hikayelerdendir.
Tilalo Köyü, Dicle nehrine bakan bir tepede kurulmuştur. İnsan yaşamının yanı sıra, yan yana yapılmış, yüksek konumlu pencereleriyle, içinde tünekler bulunan, güvercin evleri korunmaya alınmayı beklemektedir. Bu güvercin evlerinin Dünyamızda bir örneği yoktur. Sadece güvercinlerin konaklaması için yapılmıştır. Buralardan elde edilen çok değerli ve doğal güvercin gübreleriyle, özellikle Sımaki köyünde Dicle kumsalında açılan kuyularda, meşhur ve kocaman Diyarbakır karpuzları ve Kış kavunları yetiştirilmektedir.
Türk Patent Kurumu tarafından coğrafi işaretle tescillenmiş ciğer kebabının tadına doyamazsınız. Çok sayıda mahalli yemekler, teltel burma kadayıfı gibi lezzetleri birçok mekân ve lokantada deneyebilirsiniz.
Robotik biliminin babası, Ebul İz El Cezeri nin robotlarını ve teknolojisine tanıklık edebilirsiniz.
Mezopotamya’nın kalbinde yer alır, dolayısıyla sağlıkla ilgili pek çok gelişmenin de kaynağı olmuştur. Bölgedeki gelişmeler, tıbbın babası Hipokrat’tan yüzlerce yıl önce bile bilimsel alt yapı oluşturmuş, buradaki kayıtlar, Tıbbın ve Eczacılığın alt yapısını oluşturmuşlardır...
Asurlu’lar ve Sümerle’rden kalan, çok sayıdaki Çivi Yazılı tabletlerden anlaşıldığı üzere: Tıp ve Eczacı’lık birlikte yürütülmüş, Asu ve Azu adı verilen şifacıların geliştirdiği birçok bitkisel formüle bu tabletlerde yer verilmiştir.
Tedaviyi yapanlar; bitkisel formülasyonların yanı sıra büyüyü de kullanmışlar, yaptıkları şuruplara bal ve başka tatlandırıcılar katmışlar, sıcak ve soğuk banyolarla, bir takım yağ ve kremleri vücutlara sürerek tedavi etmeye çalışmışlar.
Gula ve Damu adındaki tanrılarına; ilaç, büyü ve sihirle tedavi gücü atfetmişler. Böylece mistik bir kimlik kazandırdıkları tedavi yöntemlerini, tıbbi cihazlarla, bitkisel ve hayvansal ilaçları, dini bir tören eşliğinde sunmuşlardır. Hammurabi’nin zikredilen tıbbi müdahale ücretleri, dönemin tıbbi ve ecz i durumunu anlatmaya birer delil teşkil etmiştir. Bu amaçla, yılan derisinden, süte ve birçok bitkisel karışıma kadar formüller kullanılmıştır.
Tabletlerden elde edilen tıbbi metinlere göre; hazırlanan ilaçların ne zaman, nasıl, hangi dozlarda kullanılacağı, hastalıkların adları, semptomları ve tarifleri yer almıştır.
Çok çeşitli drogların kullanımına başvurdukları da bu tabletlerden anlaşılmıştır.
Dünya’ya ilaç ve tıp konusunda da önderlik yapan bu coğrafya DİYARBAKIR’dır. Keyifle gezerken satırlarımda söz etmeyi unuttuğum veya yeterince yer vermediğim, son derece önemli değerlerimizin sürç-ü lisan ettikse aff ola, diyerek hoş görülerine sığınıyor, bir daha ki makalemde görüşmek üzere, sağ ve esen kalın diyorum…
İşl. Uzm. Ecz. İbrahim YAVUZ
ecanetillo@gmail.com
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM