Meyan kökü, Glycrrhiza glabra L. (fabaceae) bitkisinin kabuğu soyulduktan sonra veya soyulmadan güneşte kurutulmuş kökleridir. Kökler odunsu yapıdadır. Bu kökler ve köklerden elde edilen meyan balı çok eski zamanlardan beri drog olarak kullanılmıştır. Kökün ana maddesini Glycrrhizin adlı bir glikozit teşkil etmektedir. Bu madde, bugün kullanılan birçok drogun terkibine girmiş durumdadır. Ninova’da bulunan Sümerler ve Hititlere ait tıbbi tabletlerde meyan kökünün değişik amaçlar için kullanıldığı kayıtlıdır. Çin tıbbının başlangıcından itibaren kullanılmış ve hala yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Her derde deva ve bahusus panzehir olarak uzun yıllar kullanılmış olan tiryakların terkibine giren droglardan biridir. 1837 Fransız Kodeksi’nde meyan balının da bulunduğu bir tiryak kayıtlıdır. İslam tıbbında da meyan balı (Beyan balı adı ile) kullanılmıştır. Meyan balı Sultan 3.Mehmet için hazırlanan ‘Terkib-i Şahi’ nin terkibinde bulunan altı drogdan biridir. 1873 yılındaki bir kayda dayanarak, Hekimbaşı’nın ilaç yapımında kullandığı droglar arasında meyanın da bulunduğunu söyleyebiliyoruz.
Kullanılışına geçmeden önce meyan kökünü veren bitkiyi biraz tanıyalım. Bitki, otsu, 30-60 cm yükseklikte, pennat yapraklı, mavimsi mor, küçük çiçekli ve çok yıllıktır. Ülkemizde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaygındır. Meyan kökü yurt içinde meyan şerbeti yapımında, meyan balı elde edilişinde, bazı ilaçların hazırlanmasında ve halk ilacı olarak kullanılmaktadır.
Yolu Çukurova ve Güneydoğu’ya düşenler bilirler buralarda sırtında özel kabıyla satış yapan meyan şerbetçisine çok sık rastlanılır. Meyan şerbeti, bu bölgelerde halkın bilhassa yazın severek içtiği bir içecektir. Meyan balı ise bir ekstredir. Kuru ve taze kökler ufalandıktan sonra sıcak su ile tüketilir. Elde edilen sulu hülasa alçak basınçta yoğunlaştırılır, meydana gelen esmer renkli kısım kalıplara dökülür veya mermer masalarda el ile işlenerek silindirik çubuklar haline getirilir, %20 glisirhizin içerir.
Meyanda bulunan glisirhizin, triterpenik yapıda bir saponozit (sulu çözeltileri çalkalandığında kalıcı köpük veren ve kanı hemoliz eden madde) ve flavonoit yapısında maddeler taşımaktadır.
Başlıca etkileri; sekrolitik (salgı artırıcı), ekspektoran, antiülser, antiflojistik (iltihabı azaltan), antimikrobiyal, antiviral, antioksidan, antihepatotoksik, immunostimülan, spazmolitik. Meyan kökü sekrolitik-ekspektoran etkisini içeriğinde bulunan saponinler (glisirhizin); spazmolitik etkisini flavon türevleri (izolikuiritin) ile antiülser etkisini ise saponin ve flavon bileşiklerinin beraber etkisiyle gerçekleştirmektedir.
Meyan kökü öksürük şuruplarında balgam söktürücü (ekspektoran), meyan balı ise salgıyı artırıcı etkide olduğu için öksürük pastillerinde veya bitkisel şekerlerde yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ülkemizde de bazı pastillerin formülünde yer almaktadır.
Meyanın kullanılışı bu kadarla da sınırlı değil. Meyan kökü geleneksel Çin tıbbında da yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca geleneksel Japon tıbbında (KAMPO) ‘kanzo’ adı ile kullanılmaktadır. Kanzoda sadece meyan kökü bulunur ve bundan başka iki ilacın terkibinde de yer almaktadır. Bu ilaçlar HIV virüsü taşıyan 9 hastaya verildiğinde kanlarındaki lenfosit sayısında artış görülmüştür. Bilindiği üzere HIV virüsü lenfositleri tahrip eder. Dolayısıyla HIV taşıyanlarda, AIDS hastalarında olduğu gibi, lenfosit sayısında azalma görülmüştür. Kampo ilaçları ve dolayısıyla meyan kökü, AIDS hastalığı tarafından bozulan bağışıklık sisteminin normale dönmesinde rol oynamakta yani AIDS in bazı belirtilerini önlemektedir. Tabi bu bilgiden meyanın AIDS e karşı hemen kullanılabilecek bir ilaç olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Ama eski, kenara itilmiş drogların bile üzerinde araştırmalar yapıldığı taktirde yeni etki ve kullanılışlarına ulaşılabileceği de unutulmamalıdır.
Kainatta yaratılan her şey zıttıyla kaim. Bu kadar faydaları olan bir bitkinin uzun süreli ve yüksek dozlu kullanımında mineralkortikoid yan etkileri oluşabilmektedir. Yüz ve ayaklarda şişkinlikler, hiç de seyrek olmayan tansiyon yüksekliği, baş ağrıları, yorgunluk ve kas ağrılarıyla başlayan hipokalemi (potasyum eksikliği) görülebilir.
Uzun süreli kullanılışı sakıncalıdır. Tedaviye 4-6 hafta devam edilmelidir. Karaciğer rahatsızlıkları, siroz, yüksek tansiyon, hipokalemi, böbrek yetmezliği ve hamilelikte kullanılmamalıdır.
Kübra ÇAĞLAK
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM