Bu toplantıdaki konuğumuz Medipol Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sabahattin Aydın idi.
Toplantıda Aydın ile bir araya gelen eczacılarımız yeni YÖK yasası ve Özel Üniversiteler hakkında güncel konular ve eczacılık mesleğinde yaşananlar üzerine fikir alışverişinde bulundular.
Bu görüşmede aldığımız bazı bilgiler şunlardır:
Üniversitenizin hastanesi yeni açıldı ve oldukça beğeni topluyor. Siz hastaneniz için neler söylemek istersiniz?
Medipol Üniversitesi ile afiliye olan Medipol Mega Hastanesi’ne ilgi şu ana kadar oldukça iyi durumda. Sadece hastaların ilgisini değil, başka kesimlerinin de dikkatini çekiyor. Tıp fakültesi açmak üzere olup, eğitim hastanesini yapılandırmak isteyen üniversite yöneticileri de hastanemizi ziyarete geliyorlar. Hastanemiz için ayrıca şunu söyleyebilirim, gündüz ve sonrasında hasta kabulünde fark alımlarında bir düzenleme düşünülüyor. Belli saatten sonra gelen hastalardan fark almamayı düşünüyoruz. Bu şekilde farklı kesimlerden gelen tüm hastalarımızla uygun bir şekilde ilgilenmiş olacağımızı düşünüyoruz. Hastanemiz şu an fiziki olarak güzel, ancak kadrolarımız henüz yerleşiyor. Doktorlarımızdan yana sorun yok, diğer personel ise henüz çok yeni, o da zamanla rayına oturacaktır.
Sağlık hizmetlerinde var olan basamaklar sizce bir birlik teşkil ediyor mu?
Evrensel anlamda sağlık hizmetlerinde bir basamaklandırma yoktur. Aile hekimleri 1. basamak sağlık hizmeti, hastaneler 2. basamak sağlık hizmeti gibi sınıflandırmalardan bahsediyoruz. Bir üniversitede 3 yataklı bir mediko da 3. basamak sağlık hizmeti kategorisinde olabiliyor. Daha geniş kapsamlı bir hastane de aynı kategoride yer alabiliyor. Burada ne yazık ki bir birlik yok ve bir tanım da yok. Basamaklandırmayı başvuru sırasına göre mi, kurumsal yapılanmaya göre mi, yoksa doğrudan hizmetin tarzına, kapsamına göre mi yapacağımızı netleştirmek zorundayız. Yoksa 3. Basamak dediğimiz üniversite hastanesin 1. basamak karekterinde hizmet verdiği örnekler az değil.
Sağlıkta sevk zinciri konusunda düşünceleriniz neler?
Savuna geldiğimiz sevk sistemini sorgulamamız ve belki de yeniden tarif etmemiz lazımdır. Onun yerine 1. basamak sağlık hizmetleri dediğimiz aile hekimliği sahalarını güçlendirmek ve halkı oraya yönlendirmek gerekir. Sevk zinciri kişilerin bir yerde mağduriyetine de sebebiyet verebilmektedir. Teorik anlamda sözü edilen bir alandan bir diğer alana hastaların sevkine dayalı uygulamalar sanıldığı kadar kolay olmamaktadır. Katı bir sevk zincirinin tam olarak gerçekleştiği örnekler dünyada yok denecek kadar azdır. Bugünkü alt yapımızla böyle bir ısrarın tam olarak başarıya ulaşması mümkün değildir. 1. basamak sağlık hizmetlerinde görevli 22 bin 500 tane doktorumuz var, 2. basamak sağlık hizmetlerinde görevli 100 bin civarında doktorumuz bulunuyor. Eğer sevk zinciri kuracağım diyorsanız, bu oranları ters çevirmeniz gerekir. Birinci basamak sağlık hizmet alanlarını donanım olarak ve personel olarak zenginleştirmeniz ve tasarlanan hizmete yeter hale getirmeniz de gerekir.
Eczacıların farmasötik bakım konusunda daha aktif olması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Farmasötik Bakım bazı batı ülkelerinde sağlık hizmetinin önemli bir safhasını oluşturmaktadır. Tedavi süreci hastaya uygun ilacı reçete etmek ya da hastayı reçete edilen ilaçla buluşturmakla bitmiyor. Bizim ülkemizde aile hekiminden fazla eczacı bulunmaktadır. Eczacılar farmasötik bakım başlığı altında aile hekiminin üzerinde olan birçok konuyu kendi üzerine de alabilirler. Ancak bu noktada eczacı ile eczaneci tanımının ayrılması lazımdır. Mesela genişetilmiş bağışıklama programı dışında reçete ile uygulanan aşılarda eczacıya bir rol verilebilir. Bebeklerin aşı takvimi aile hekimliği tarafından kontrol ediliyor. Bu takvimin takibi eczanelere devredilirse orada kargaşa oluşabilir. Kısacası bugünkü aile hekimliği ağından daha güçlü bir eczacı ağından söz edebiliriz. Bu eczacıları bir şekilde birinci basamak sağlık hizmetleri içinde rol alabilecek konuma getirmek önemli bir kazanımdır diye düşünürüm.
Yeni YÖK yasa taslağı hakkında neler söylemek istersiniz?
Yeni YÖK yasa taslağı konusunda söylenecek fazla birşey yok. Muhtemelen bundan önce üzerinde çalışılıp hazırlanmış olan taslak YÖK başkanı tarafından tartışmaya açıldı. Tartışmalar, Genel Kurulda oy çokluğu ile yapılan değişiklikler, ekleme ve çıkarmalar derken iş bence yamalı bohçaya döndü. Taslağın girişinde özgürlükçü yönlendirici ve denetleyici bir YÖK tanımı var. Maddeler ilerledikçe herşeye hükmeden otoriter bir ‘YÖK’ izlenimi doğuyor. En son ilan edilen taslağın yapılan bazı değişikliklerle Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderildiği haberini aldık. Duyduğuma göre Bakanlık taslakta bir oynama yapmadan ama bir takım değişikliklerin yapılacağını umarak da Meclise göndermiş olmalıdır. Zira ben bu haliyle kanunlaşacağını düşünmüyorum. Üzerinde yeniden çalışılması gereken bir taslak olarak görüyorum.
ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerine sınavsız öğrenci alınması konusunda fikirleriniz nelerdir?
Sınavsız üniversiteler konusunda neden sadece ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerinin isimleri ön plana çıktı bilmiyorum. Belli puan düzeylerinden öğrenci kabul eden üniversitelerde öğrenci kabulünü serbest bırakacağız, yani sınav şartını kaldıracağız, bu üniversiteler kriterlerini kendileri belirleyip öğrencilerini alacaklar denildi. Henüz yüksek puanlı öğrenciye talip olamayan üniversitelerin ise yine merkezi sınavla öğrenci alması ön görülüyor. Gazetelerden okuduğumuz kadarıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın projesi bu şekilde. Örneğin Harward Üniversitesi’nde bir takım şartlar ve mülakatlar var. Öğrenciler bir sınavdan geçmeden bu kriterleden süzülerek okula girebilmektedir. Sanırım getirilmek istenen model buna benziyor. Yüksek puanla öğrenci alan üniversitelerin belirli prestijleri vardır. Bu itibarı zedelememek için de kendine zarar verebilecek, başarı oranını düşürecek öğrencileri alacağını, yani torpille öğrenci alımı yapacağını zannetmiyorum. Eğer bu modeli bu şekilde oturtabilirlerse fevkalade olur. Ancak bunlar için de benim kanaatime göre daha vakit var.
TUS noktasında da bir sınav sistemi değişikliği sizce gerekli mi?
TUS konusunda da bir takım yeni fikirler var. Mesela daha basit bir klinik sınavı yapılması fikri mevcuttur. Bu sınav barajını aşanların ilgi duydukları alanlara başvurarak buraların koydukları başarı kriterlerini ayrıca aşmaları gerekiyor. Zira öğrenciler son sınıflarda klinikler yerine dershanelere gidiyor. Cerrahi kliniğine bile girmemiş bir insan TUS ile cerrahide asistanlığa başlayabiliyor ama cerrahinin C’sini bile bilmiyor. Doktor yetiştirmek yerine TUS sınavına aday yetiştiriyoruz.
Modern tıbbın geleneksel tıbba göre daha yaygın olduğunu düşünüyor musunuz?
Dünyada modern tıbbı kullanan kesimin %20’lik bir kesim olduğu söyleniyor. Geriye kalan % 80 ise geleneksel tıbbı kullanıyor. Geleneksel tıp sadece gelişememiş ülkelerde, bilhassa Afrika’da uygulanıyor gibi bir izlenim var. Bu ülkelerde eğitim ve personel yetersizliği yüzünden hemşireler doktorluk yapıyor gibi bir düşünce var. Sadece Afrika’da var olduğu sanılan hemşirelerin bir takım doktor yetkilerine de sahip olması durumu, İngiltere’de de var. Bakanlık tarafından özel eğitim almış bir hemşireye de İngiltere’de bir takım ayrı yetkiler verilebiliyor.
Öyleyse geleneksek tıp kavramı tam olarak nedir? Sizce geleneksel tıp ne demektir?
Geleneksel tıp diye telaffuz edilen şey kendi kültürünüzdeki tecrübelere dayalı tedavidir. Alternatif tıp dışarından aldığınız tedavi yöntemleridir. Tamamlayıcı tıp ise modern tıbba yardımcı olarak uygulanan yöntemlerdir. Gripte vitamin kullanımı bir tamamlayıcı tıp örneğidir. Geleneksel tıp hususunda bizim halk tıbbının yanı sıra Tıbb-ı Nebevi gibi bir kaynağımız var. Tıbb-ı Nebevi kapsamında anılan hadislerin tarif ettiği tıp anlayışı ve çerçevsiyle bugün var olan anlayış birbirinden farklıdır. Bugün sağlığın geniş tanımı çerçevesinde hadis ve sünneti araştırırsak karşımızda çok geniş bir geleneksel tıp alanı olduğunu görürüz. Buradan da apayrı bir araştırma alanı çıkar.
Medipol Üniversitesi olarak geleneksel ürünler hakkında çalışmalarınız var mı?
Şu an kurma aşamasında olduğumuz bir Geleneksel ve Tamamalayıcı Tıp Araştırma ve Uygulama Merkezi gündemdedir. Bunun için YÖK’e gerekli belgeleri yolladık ve onay bekliyoruz. Geleneksel tıp alanı zor bir alandır. Bu alanda hiç yürümezseniz her yer tamamen diken olur, ancak yürümek isterseniz ayağınıza diken batabilir. Bir şeylerin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda akupunktur ve hipnozla başlanabilir. Bunlar Bakanlık tarafından kabul gören ve eğitim yetkisi alınabilen alanlardır. Fitoterapi uygulaması en kolay alandır. Bizim açımızdan uygulayıcılıktan ziyade şu işe yarıyor denilen bir ürün alınıp analiz edilebilir. Laboratuarlarımız hazır olduğu için bu konuda sonuç alabilmemiz mümkündür.
Besin takviyelerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı onaylı oluşu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ilaç konusunda yetki ve sorumluluk sahibi değildir. İlaca Sağlık Bakanlığı onay verir. Bir şey için endikasyon belirtilirse bu ilaçtır ve onun Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı olması gereklidir. İlaç değil, gıda takviyesi ise bunun onayını da Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verebilir. Zaten o ürünlerde bir endikasyon belirtilmez. Tabii bu anlattığı teoriden ibarettir. Gerçek hayat her zaman böyle olmuyor.
Yeni değişen bakanlar konusunda fikriniz nedir?
Gerçekleşen Bakan değişimlerindeki kişisel kanaatim şudur. Sayın Başbakanın kafasında majör politikalar var ve ‘Artık gerginlik olmasın’ diyor, sanırım. Makro politika olarak anayasa ve terör sorunu söz konusudur. Bunun için mikro politikalarda bu değişiklikler yapılmak isteniyor her halde. Ancak yeni Sağlık Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ’ın politikalarının ve kendisinin arkasında olduğunu vurguluyor.
Anne sütü bankaları sizce etik midir? Neler söylemek istersiniz?
Anne sütü bankası evvelden beri tartışılıyor. Bu konu Diyanet İşlerinin de ilgilendiği bir konudur. Ben bu meselenin bu derece hazırlıklı olduğunu bilmiyordum. Birileri bu bankayı açmak için hazırlanıyor ve bunun baskısını Bakanlığa yapıyor diye düşünüyorum. Bakanlık da bunun mevzuatını hazırlamaya çalışıyor. Bu bir banka sistemi olduğu için bahis mevzu kişiler de meşru çerçevede kayıtlı kişiler olacaktır. Hatta her hangi bir yanlışlık olabilme ihtimaline binaen aynı cinsiyetten olan bebeklere süt verileceği gündemdedir. Bu konuda Diyanet İşlerinin muhakkak düzenlemesi olacaktır. Bu şekilde kurallı yapılırsa her şey meşru olacaktır. Bu kurallar konmadığında nasıl olsa bir mevzuat yok denilip gelişigüzel depolama yapılacaktır. Siz mevzuat koymazsanız birisi bunu aklına koyar ve kafasında göre de uygular.
İVEK Derneği / Özel Haber
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM