Dünya Ekonomik Forumu (WEF) dünyada yıllık altyapı yatırım talebini 4 trilyon dolar olarak tahmin ediyor. Ancak bu talebin 1 trilyon dolarlık kısmı kaynak ve idari yetersizliklerden dolayı yatırım olarak hayata geçmiyor. WEF, ‘Stratejik Altyapı’ raporuyla optimal yatırım seviyesinin yakalanması için son yıllarda gündeme gelen ‘kamu-özel ortaklığı’ (public-privatepartnership-PPP) modelinin önemini vurguluyor.
PPP modeli
PPP, WEF’in de kabul ettiği tanımıyla, ‘kamu ve özel sektörarasında, özel sektör tarafının tanımlanmış hizmetleri sunduğu ve/veya taahhütleri yerine getirdiği anlaşmalardır’. PPP sözleşmeleri, bir yatırım veya projenin, tasarım, inşa, idare ve bakım gibi süreçlerini kapsayabilir. PPP’nin önemli bir özelliği, özel sektörün, kamuyla, projelerin gelirleri kadar risklerini de paylaşmasıdır, yani iki tarafın da ‘parmağı taşınaltındadır’. PPP’nin uygulamada farklı türleri bulunmaktadır. Örnek olarak, -bir kısmının Türkiye’de de uygulamaları bulunan- işletme sözleşmeleri, kiralama, işletme hakkı devri, yap-işlet-devret (build-operate-transfer, BOT), tasarla-yap-işlet (design-build-operate, DBO), tasarla-yap-finanse et-işlet (design-build-finance-operate, DBFO) gösterilebilir. Kamunun ‘güvencesi’ ve kamu çıkarı odağı ile özel sektörün kârlı işletmecilik anlayışlarının birleşimi, PPP’de bir sinerji doğurmaktadır. PPP ile ekonomik anlamda verimsiz projeler elenmekte, ‘ekonomik motivasyon’ ile projelerin daha hızlı gerçekleştirilmesi sağlanmakta, maliyetler kontrol altına alınmakta ve özel sektörün girişimci yönüyle ek gelir kaynakları hayata geçirilmektedir. Bunun ötesinde PPP uygulamalarında, özel sektör kamuya göre daha yakın ilişkiler içerisinde olduğu finans kaynaklarından fon sağlama yeteneğini işin içerisine katmaktadır. Böylelikle kamunun elinde finansman engeline takıldığı için ‘doğmadan ölen’ projeler, yaşam şansı bulabilmektedir. Dünya Bankası verilerine göre, sadece düşük ve orta gelirli ülkelerde 2000’li yılların başında 20 milyar dolar düzeyinde olan yıllık PPP yatırımları, 2010-2011 yıllarında 100 milyar dolar düzeyine kadar ulaşmıştır. Özetle, PPP ile kamu yararı açısından kritik olan ancak kamudaki idari ve mali kısıtlar nedeniyle hayata geçmesi yıllarca ertelenebilecek projeler, bu sayede daha hızlı ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’de PPP
Türkiye’de aslında PPP, 80’lerin başında, kamu dışındaki kuruluşların elektrik üretimi gerçekleştirmesini sağlayan 3096 sayılı kanuna kadar uzanmaktadır. Kalkınma Bakanlığı’na göre, yap-işlet-devret modeline imkân tanıyan 1994 tarihli 3996 sayılı kanundan beri, 2012 itibariyle başta enerji ve ulaştırma sektörlerinde farklı modeller uygulanarak sözleşme büyüklüğü 26 milyar dolara ulaşan 111 adet proje tamamlandı. Özellikle son dönemlerde gündeme gelen çok büyük ölçekli köprü ve havalimanı ihaleleri, salt kamu kaynakları ile gerçekleştirilmesi çok daha zor olacak mega projelerin özel sektör ‘kıvraklığı’ ve girişimciliğini kullanarak sıraya alınmasını sağladı. Yeni bir gelişme olarak, 2013 Mart ayında yürürlüğe giren bir kanunla, PPP modeli ile sağlık tesislerinin arttırılması hedefleniyor. 2007 yılında Sağlık Bakanlığı nezdinde kurulan ‘Kamu Özel Ortaklığı Dairesi’ ise PPP modelinin sistematik bir örgütlenme olarak faaliyetlerini sürdürmesi anlamındaki en önemli adımlardan biri olarak sayılabilir. Bu yapıda birçok ilimizde yeni sağlık tesislerinin kurulmasıyla ilgili girişimler başlatılmıştır. Özetle, PPP, devletin sosyal fonksiyonu ve özel sektörün kâr motivasyonunu birleştirerek kamu yararına olan çok sayıda projenin hızlı bir şekilde hayata geçirilmesini sağlamakta ve ‘altyapı açığını’ kapatmak için çok kritik bir araç olarak önem kazanmaktadır.
Metin Ercan / Radikal
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM