Bimar hasta demektir. Bimarhane de hastane anlamına gelir. Eski dönemde hastane yerine Bimarhane daha sık kullanılırdı. Yine diğer bir adlandırma “Maristan”. Maristan Farsçada yılanlık manasına gelir. Yılanlık kelimesinin sağlıkla olan ilgisini eczacılığın sembolü olan yılan ve kadehten geldiği düşünülebilir. Bimarhane, maristan, bimaristan, darüssıhha, darüşşifa, şifahane eski dilde hastane anlamına gelir.
Anadolu Selçuklu Darüşşifalarının ikincisi Gevher Nesibe Darüşşifası’dır. 1206 yılında kurulmuş bir yapıdır. Yapının Osmanlı kaynaklarında farklı adlarla anıldığını görürüz. Çifte Medreseler, Gıyasiye Medresesi, Şifa Hatun Medresesi gibi adlandırmalar mevcuttur.
Gevher Nesibe Hatun Selçuklu Hükümdarı II. Kılıçarslan’ın kızı ve Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’in kız kardeşidir. Bu darüşşifa Gevher Nesibe Hatun’un vefatından sonra vasiyeti üzerine yaptırılmıştır.
Efsaneye göre Gevher Nesibe Hatun bir baş sipahiye aşık olur. Fakat ağabeyi bu durumu asla istemez ve baş sipahiyi savaşa gönderir. Savaşta bu kumandan şehit olur. Gevher Nesibe Hatun ise hastalığa yakalanır. Ağabeyi yaptığı şeyden ötürü çok pişman olur ve kız kardeşinin son arzusunu sorar. Kendisi de bir şifahane yapılmasını ve burada ücretsiz tedavi uygulanmasını istediğini söyler.
Bu darüşşifa dünya tıp tarihinde özel bir yere sahiptir. Avlunun tam ortasında bir havuz vardır ve bu o dönemin vazgeçilmez bir unsurudur. Karşılıklı 18 kapısı olan bir Bimarhane kompleksi gibi düşünülmesi mümkündür. Ayrıca öneminin sebebi aynı anda hem hastane hem tıp eğitiminin verildiği bir yer olmasından kaynaklanır. Mimari olarak bu bir ilktir.
Gevher Nesibe Hatun şifahanesinin kitabesinin hemen üstünde iki yılan figürü vardır. Bu da yılanın o zamanlardan bu zamana sağlıkta bir figür olarak kullanılageldiğini gösterir. Ayrıca şifahane kompleksinin içinde yer alan kümbette “La ikrahe fiddin” yazılıdır. Bunun anlamı “Dinde zorlama yoktur” şeklindedir. O dönem o coğrafyada farklı dinlerden insanların yaşıyor olması, bu yazının orada var olmasında bir sebep olarak düşünülebilir.
Selçuklular döneminde tedavi İslam Tıbbı’nın etkisi altındaydı. Biruni ve İbni Sina’nın tarif ettiği ilaç ve tedavi yöntemlerini kullanıyorlardı. Anestezi ile büyük ve küçük cerrahi operasyonlar yapılmaktaydı. Bakır tel metodu ile de katarakt ameliyatı yapılıyordu.
Kayseri darüşşifasından 11 sene sonra inşa edilen Sivas darüşşifasının vakfiyesine göre burada cerrah, devasaz(eczacı), danişmendler, sertabib(başhekim) ve yardımcıları bulunuyordu.
İlaç formları; tiryaklar, eyariç(müshil), süfuf(tozlar), eşribe(şuruplar), kurslar(tablet), edhan(yağlar), laklar(pastiller) bulunmaktaydı.
Bu kompleks bünyesinde bir de hamam bulunduran Gevher Nesibe Darüşşifası’nın sıcak su taşıyan künkler aracılığıyla yerden ısıtıldığı düşünülmektedir.
Darüşşifada ayrıca ruh hastaları için ayrılmış özel bir bölüm (Bimarhane) yer almaktadır. 18 odadan meydana gelen bu bimarhanede haftanın belli günleri müzik ve su sesiyle telkin ediliyordu.
Zekeriya Er-Razi melankolik hastaların meşguliyetle tedavi edilmesi gerektiğini söylemiştir. Bunun yanında bu hastalara müzik dinletilmesi gerektiğini de belirtmiştir.
Farabi Kitab’ül-Musiki’ül-Kebir’de müzikteki makamların insan ruhu üzerindeki etkilerini izleyerek cetvel haline getirmiştir. Farabi’ye göre makamların etkili olduğu vakitlerden bazıları şöyledir: Rehavi makamı fecrden önce, Hüseyni makamı tan yeri ağarırken, Rast makamı güneş iki mızrak boyu yükseldiğinde, Buselik makamı kuşluk vakti.
Ayşe Esra GÜLER
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM