Ecz. Adile Özdağ Tunceli doğumlu, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra tıp fakültesi biyokimya bölümünde araştırma görevlisi olarak mesleğe başladı.
İlk eczanesini 1978 yılında Bağlarbaşı’nda açtı. kendisinin yapı olarak 40 m2 bir alana sığamayacağını söyledi ve böylece görmek istediği dünyayı bu alanın içine sığdırmaya karar verdi. 1983 yılında ise Cemil Topuzlu’ya taşındı. Cemil Topuzlu’nun ardından bugün bulunduğu Akmerkez Eczanesine geçti. Ayrıca kendisi Pharmetic Girişimci Eczacılar Derneği'nin de kurucusu.
Biz de onu Genç İvek olarak 5 Mayıs 2011 tarihinde eczanesinde ziyaret ettik. Antioksidan özellikli açık limonlu çaylarımız (Adile hanımın misafirlerine ikram ettiği hususi bir içeçeği) eşliğinde muhabbete başladık. İlaçları kapalı belli ısı düzeyindeki çekmecelerde sakladığını görünce şaşırdık. Eczane otc bakımından oldukça geniş bir yelpazeye sahipti ve çok kullanışlı bir şekilde dizayn edilmişti.
Kendisine ilk sorumuz, "Eczanenizde ilaç satmıyor musunuz?" oldu. Çünkü etrafta dermokozmetik, kozmetik, fitoterapi ürünleri, anne bebek setleri görüyor ancak ilaç göremiyorduk. Kendisinin cevabı şu şekildeydi;
"Bu eczanenin % 55'i ilaçlardan oluşmakta. % 8-10'u bitkisel sağlık destek ürünleri, geri kalanı ise kişisel bakım, bebek ve dermokozmetiktir. Biz ilaçları dolaplarda muhafaza ediyoruz. Bunun sebebi şudur; ilacın gösterilmesi ilkel toplumlarda gereklidir. Bizim sosyoekonomik durum ve Avrupai olmamız sebebiyle ilaçları göstermemiz gereksizdir. Dolaplar aynı zamanda ilaçların uygun ısıda muhafazasını da sağlıyor. Ve biz ilacı eczanenin en sonunda tutuyoruz çünkü ilacın kar marjı belli. Amaç tüketiciyi büyük alanda uzun yürüyüşler yaptırarak her şeyi gösterdikten sonra ilaca yönlendirmek. Kategori yönetimi dediğimiz şey bu. İlaç zaten insanların almaya karar vererek geldikleri bir şey ama biz başka şeyler almalarına da karar verdiriyoruz."
- Peki eczanenizin en önemli özelliği nedir?
Bizim en önemli özelliğimiz danışmanlıktır. Giren 10 kişiden 6'sı ilaç danışmaya gelir, hastalıkla ilgili bilgi almaya gelir. Kalan 4 kişiyi siz başka alanda bilgilendirerek satış yapabilirsiniz. 3 eczacımız var, 30 yıllık eczacıyım ama hep eczacı çalıştırdım.
- Neden AVM eczacılığını tercih ettiniz? Bunun getiri ve götürüleri nelerdir?
İşyeriniz nerede olursa olsun bir takım getirileri vardır götürüsü yoktur, ancak zorlukları vardır. Buradaki zorluk maliyetinin çok yüksek olmasıdır. Metrekarenin birim fiyatı çok yüksek, eğitim ve dekorasyona çok yatırım yapılıyor. Bunun haricinde özellikle eğitim düzeyi yükseldiğinde karakter farklı düzeye tanınıyor. Daha çok bilenle problem her zaman daha az yaşanır. Çok bilen zaten mesleğe saygı duyar, ama az bilen insanı doğru bilgiyle ikna etmek gerek. Zamanla aşıyorsunuz, biz bunu çok iyi başardık diye düşünüyorum. Müşteri sadakati oluşturmak, güven oluşturmak kolay bir iş değil. Bunu ancak bilgiyle, dürüstlükle ve dostlukla yapabilirsiniz. Bu 3 temel öğeyi prensip ettiğinizde dünyanın neresinde olursanız olun hep kazanç sağlarsınız. Bu kazancı hep maddi düşünmeyin, dostluk zenginliği, itibar zenginliği bunların hepsi bir kazançtır.
-Buradan önceki eczanelerinizde yaşadığınız tecrübeler nelerdir?
Öncelikle nereye giderseniz gidin kendinizi gösteriyorsunuz. İlk eczanem Bağlarbaşı’nda, oradayken tek başınaydım, çok yeniydim ve hiç yardım edenim yoktu. Orada da aynı davranış modeli ile çalıştım, bu işin içine girip kendi kendinize verdiğiniz söz ile alakalı. Ben kendime şu sözü verdim; 40 metrekare içinde ömrümü geçirmeyeceğim ama öyle bir şey yapacağım ki kimi görmek istiyorsam kiminle olmak istiyorsam onları eczaneme getireceğim. Eczacıyla çalışacağım ve her 2-3 ayda bir mutlaka 2-3 gün tatil yapacağım, ister Amerika olsun ister Aksaray fark etmezdi. Bütün bu sözlerimi tuttum. Bir de herkese şu kuralı koydum, eczaneme gelen herkes ailemin öğrettiği şekilde, misafir gibi karşılanacak ve buradan mutlu çıkacaklar. Kaç liralık alışveriş yaptığı umurumda değil, sloganım bu, herkes buradan mutlu çıkacak. Benim hiçbir zaman herhangi bir sağlık merkezine yakın bir eczanem olmadı. Her zaman onlardan bağımsızdım. Dolayısı ile kendi müşterimi kendim oluşturdum. Ve bunu da Türkiye’ye ispatlayan ender kişilerden biriyim.
-Geçmişinizde bir dönem akademisyenlik yaptığınızı biliyoruz, bırakma sebebiniz nedir?
Aslında ben akademisyenliği bırakmadım ancak benim yaptığım dönemlerde eczacıların üniversitedeki statüsü çok iyi değildi. O zamanlar üniversite yapısı çok hantaldı, hiçbir şey yapılmıyordu. Hekimlerin ihtisası ancak doğru yürüyordu, nitekim buna dışarıdan dahil olmak zordu, ki ben bunu başarmıştım. Ancak tamamen maddi imkansızlıklardan dolayı bıraktım ama şimdi görüyorum ki orada da olsaydım insan ilişkilerinde bu kadar iyi olurdum. Çünkü öyle bir insanım, ama yinede eczacılık fakültelerinde derslere girdim hala davet ediliyorum. Yeditepe’de eczacılık yönetimi ile ilgili talepler var ancak çok yoğunum. Farmetik’in kurucusu ve başkanıyım, şimdi eğitim komisyonunu yürütüyorum. Ve ilaç sanayi ile eczacı arasındaki köprünün % 80 mimarı benim. Bundan rahatlıkla söz edebilirim. Reklamdan marketten vs. korkmuyorum. Eczacılık temeli doğru oluşturduğunda bunlardan korkmaya gerek yok. Siz mama satıyorsunuz diyelim, doğru bilgiyi siz verdikten sonra, danışmanlık yaptıktan sonra niye marketten alsın ki insanlar? Geçmişteki sorumsuzluklar yüzünden bütün ürünler eczacılık mesleğinin elinden gitmiş. Tamamen ilaca endeksli olmak doğru değil, ilaç ve ilaç destekleyici ürünler satılmalıdır.
- Peki bize hangisini tavsiye edersiniz, akademisyenliği mi, eczane eczacılığını mı?
İlaç sanayinde eczacı daha çok önem kazanmaya başladı. Bu alanda çalışmak mümkün. Eczacılıkta iyi bir tahlil yapılabilir. Bu işi iyi yapamayanlar zamanlar elenecekler, çünkü devlet bu kadar ödemeyi yapamayacak. Geri ödemeden bir yığın ilaç çıkacak ve halkın bir bölümü ilacı cebindeki parayla ödeyip almak zorunda kalacak. Yeni donanımlı işini seven eczacılar bu alanda boy göstermeli. Sizlerin üniversiteden itibaren ciddi olarak savaşmanız gereken şeylerden biri de muazzadır. Türkiye’de hala azımsanmayacak kadar muazza var. Diğer bir konu, eczacılık mezunlarına mutlaka eczanede 2 yıl çalışma zorunluluğu getirilmeli. Zaten bu sizi hayata hazırlayacak. Mezun olduktan sonra öğrenebilmek için 6-7 seneniz geçiyor hata yaparak, ya da gidip teknisyenden çıraktan işi öğreniyorsunuz. Stajlar yeterli değil, bu yüzden en az 2 yıl başka birinin yanında çalışma zorunluluğu getirilmelidir. Yasalara söylemlerimizle yön verebiliriz, bunları her yerde dile getirmeliyiz. Ben bunu her yerde cesurca dile getiriyorum, her eczacı cirosuna göre yanında eczacı çalıştırmalıdır. Bunu ilk başlatan eczacılardan biriyim. Türkiye’nin dört bir yanında benim yanımda çalışıp eczane açmış insanlar var ve ben bununla gurur duyuyorum.
-Yurtdışında birçok eczane gördünüz, sizce bizim onlardan farkımız var mı? Varsa bunlar nelerdir?
Evet İngiltere, Almanya, ispanya, İtalya eczanelerini birebir biliyorum. Çünkü işletme masterı yaptım. Avrupa eczaneleriyle çok yakın ilişkilerimiz oldu, onların da davranış modelleri bizimki gibi. Biz bir adım daha öne gidip geleneklerimizi de işin içine katıyoruz. Adetlerimizi, dostluğumuzu.. Oradaki fark asla eczacı eczanesini terk etmez. Almanya da mutlaka yardımcı eczacı alınır, bu yapının dışına asla çıkmazlar. Eczane evinizin salonu ya da mutfağı değildir, bugün annem bakar yarın kocam bakar mantığı ile çalıştıramazsınız. Bizde eczacının ailesi de sanki eczacıymış gibi eczanede ahkam keserler ve bu hukuka, tıbba ve etik kurallara aykırıdır. Eczane kurumsal bir kimliktir ve kurumsal işletilmelidir. Türkiye’de eczanelerin 25 bininin neredeyse 290 bini bu mantıkla çalıştığı için eczacılık mesleği ziyan edilmiştir. Siz kendi çocuğunuzu 16 yaşındaki bilgisiz kalfalara ya da annenizin, eşinizin bilgisine teslim eder misiniz? O zaman neden başkasının çocuğuna bunu yapıyorsunuz, bu haksızlık olur, adil olmaz.
-Fitoterapi ile çok önceden ilgilenmeye başladınız neden fitoterapi?
Fitoterapi bir tedavi biçimi değildir. Ben hep şu mesajı veriyorum, hastalanmadan sağlıklı iken gelin hastalanmama yollarını öğretelim. Fitoterapi tedaviye destek ya da sağlığı korumada bir yardımcıdır. Biz diyoruz ki ilacı en sona bırakalım. Çünkü ilaç bir kimyasaldır biz eczacılar ilacı çok iyi biliyoruz ve açıkçası ondan korkuyoruz. Şu da bir gerçek ki eğer doğru kullanmazsanız fitoterapi de bir zehir olur. Fitoterapi dediğinizde zaten ilaç hammaddeleridir, dolayısı ile bu bir korumadır. Ama eczacının ilk görevi ilacı iyi bilmektir. Benim ilaç bilgim olmasa ilaç danışmanlığım olmasa gerisi hikaye olur.
Biz 85 yılından beri dermokozmetik satıyoruz. Siz yüzünüze kortizon sürmeden iyileşmek istiyorsanız bunun yolu dermokozmetiktir. Ve sizler bu alana sahip çıkmazsanız sahanın oyuncuları değişir. Sahanın oyuncuları her gün televizyonlarda kilolarca çilek soğan sarımsak satan, hiçbir şey bilmeyen insanlardır. Tüm bunların suçlusu meslek odaları ile birlikte eczacılardır.
- Son olarak bize gözünüzdeki eczacılığı tanımlar mısınız?
Eczacılık diplomalı bakkallık değildir. İçinde halkla ilişkiler, işletme, sosyal pedagoji var. İçinde danışmanlık hekimlik dostluk var sırdaşlık var. Çok zengin bir meslek, inanılmaz zengin. Mesleğinize bir de bu dediklerimle bakın. Birçok eczacının size söylediği bu meslek öldü laflarına aldanmayın. Siz henüz yolun başındasınız, mesleğinizi sevin ve ona sahip çıkın.
Adile hanıma bize vakit ayırdığı ve bizlerle yaptığı bu içten konuşma için teşekkür ederiz.
Ülkü ALKO - Ayşe Esra GÜLER- Fatma DEĞERLİ