Fuat Oktay, Türkiye'de yerli milli ilaç sektörü ve tıbbi cihaz sektörünün güçlendirilmesi için atılan tüm adımlara öncülük eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın en kalbi selamlarını ve başarı dileklerini katılımcılara iletti.
Gelişmiş ülkelerin bir süredir tasarım ve Ar-Ge faaliyetlerine odaklanıp, üretimi neredeyse bütünüyle Çin gibi düşük maliyetli bölgelere kaydırdıklarını aktaran Oktay, ancak yaşanan ticaret savaşları ve koronavirüs salgını gibi gelişmelerin bu yaklaşımın yanlışlığını gözler önüne serdiğini ifade etti.
Mevcut şartlar göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'nin tasarlayan, geliştiren ve üreten konumda olmasının, katma değerli ürünlerin ihracatını da yapacak şekilde kapsayıcı bir kalkınma stratejisiyle hareket etmesinin kaçınılmaz olduğuna işaret eden Oktay, şöyle konuştu:
"Küresel düzeyde serbest ticaret, sadece kayıtsız şartsız kurulan düzene teslim olmanız halinde geçerlidir. Onurlu bir duruş sergilemek istediğimizde, görünüşte ve kağıt üzerinde serbest olan her şeyin, akıl almaz bahanelerle bir anda kayıplara karıştığını görebiliriz. Bunun için, Türkiye olarak stratejik alanlarda mutlaka kendi üretim altyapımızı kurmamız ve ihracatçı konuma gelmemiz gerektiğine inanıyoruz. Dışarıya mutlak bağımlı olduğumuz alanlarda, çıkar çatışmaları başladığı zaman ne denli şantajlara maruz kaldığımızı geçmişte de bugün de birçok kez tecrübe ettik, etmeye de devam ediyoruz."
- "İlacın geliştirilme sürecinden ihracatına kadar büyük bir hedefin peşindeyiz"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, bugün asıl büyük kazanımların yüksek teknolojiye dayalı üretim gerektiren bilişim sektörü, savunma sanayi, sağlık sektörü ve gıda sanayi gibi alanlardan elde edildiğini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla bu sektörlere yapacağımız yatırımlar, sadece bizi bağımlılıktan kurtarmakla kalmayacak, aynı zamanda ülkemizi küresel düzeyde söz sahibi bir ihracatçı konumuna getirecektir. Hamdolsun, bunların hepsini de aynı anda yapabilecek birikime, insan gücüne ve kabiliyete sahibiz. Kimyasal ilaçların yanında katma değeri çok yüksek olan biyoteknolojik ilaçlar da her anlamda bağımsız Türkiye idealinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Ancak burada, konunun doğrudan muhatapları olan sizlerin gözlerinin içine bakarak bir hususu özellikle ifade etmek istiyorum. Biz fason ilaç üretimini teşvik etmenin değil, ilacın geliştirilmesinden patentine, üretimine ve ihracatına kadar olan daha büyük bir hedefin peşindeyiz. Bu gayret içinde olan girişimlerin önüne, ne mevzuatla ne bilimle ne de yerlilik-millilik anlayışıyla bağdaşmayacak engeller çıkartarak hedefimize ulaşamayız."
İlaç sektörünün dünyada sahip olduğu pazar büyüklüğünün 1,2 trilyon dolara yaklaştığı, Türkiye'de de 7 milyar doları bulduğu göz önüne alındığında, bu engellerin gerisindeki saikleri az çok tahmin edebildiklerini dile getiren Oktay, "alternatif ödeme" adı altında, her şeyiyle tamamen muğlak bir sistemle ilaç getirilmesini ve bir meslek kuruluşunun ülkenin en büyük ilaç ticaretçisi haline dönüştürülmesini de doğru bulmadıklarını söyledi.
- "Girişimlerimizi yurt dışına çıkmaya zorlayanlara seyirci kalmayacağız"
Uluslararası yatırımcıların da Türkiye'yi bir fason üretim merkezi değil, ilacın gelişiminden patent aşamasına kadar tüm süreçlerinin yürütüleceği yer olarak görmesini beklediklerini ifade eden Oktay, "Önümüzdeki fotoğraf bize yerli ve milli ilaç sektörünü mutlaka geliştirmemizin şart olduğunu gösteriyor. Bu konuya da bir an önce bir çeki düzen vermemiz, herkesin kendi işini yapmasını sağlamamız şarttır. İlaç sektöründe yerlileşme-millileşme konusunda atılan en küçük bir adımın bile büyük meblağlara karşılık geldiğinin de farkındayız. Bu alandaki hedeflerimize engel çıkartan istisnasız herkesi, savunma sanayisinde benzer yaklaşımlara sahip olanlarla aynı kategoride gördüğümüzü bir kez daha belirtmek istiyorum. Vatana ihanet derecesinde değerlendirdiğimiz engelleyici anlayışın, hiçbir mazereti, gerekçesi ve sebebi olamaz. Biz yurt dışındaki tasarım, araştırma-geliştirme ve üretim tesislerini ülkemize taşımaya çalışırken, kendi girişimlerimizi yurt dışına çıkmaya zorlayan yaklaşımlara asla seyirci kalamayız, kalmayacağız." diye konuştu.
Fuat Oktay, Türkiye'nin sahip olduğu genç, eğitimli ve yenilikçi nüfusuyla biyogirişim firmaları için doğal bir avantaja sahip olduğunu, dünyanın tüm bölgelerine kolay ulaşım imkanı sağlayan coğrafi konumun, bu avantajı daha da güçlendirdiğini vurguladı.
- "Biyoteknoloji alanında çok ciddi teşvikler veriyoruz"
Biyoteknolojik ürünlerin geliştirilmesi ve kullanıma sunulması sürecinde pek çok farklı kesimin birbirlerini destekleyerek yer aldıklarını anlatan Oktay, şöyle devam etti:
"Akademisyenlerden girişimcilere, nitelikli insan gücünden devlet desteğine kadar uzanan bu kademeler ne kadar uyumlu ve yapıcı çalışırsa, ortaya çıkan netice de o derece tatmin edici olur. Her alanda olduğu gibi, biyoteknoloji alanında da gerçekten çok ciddi teşvikler veriyoruz. Bu teşviklerin yerli yerince ve verimli şekilde kullanılarak maksimum faydaya dönüştürülmesi gerekiyor. Özellikle üniversitelerimizden bu konuda çok daha gayretli olmalarını bekliyoruz. Biyoteknoloji alanının çok farklı disiplinlerin ve sektörlerin birlikte çalışmasını gerektirmesi, bu doğrultuda atılacak adımların konsorsiyum modelleriyle yürütülmesini zorunlu kılmakta. Bu çerçevede ülkemizin acil ihtiyaçlarını karşılamayı önceleyen start-up'ların daha etkin şekilde destekleneceği bir teşvik modeli getirmeliyiz."
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, dünyada en çok satan 100 ilacın yaklaşık yarısının biyoteknolojik ilaç olduğu göz önüne alındığında, bu konuda atılacak adımların öneminin daha iyi anlaşılacağını altını çizdi.
- "Biyoteknoloji tesislerinin ihracata başlayabilmesi için kamu-özel sektör iş birliğini güçlendirmeliyiz"
Bilhassa yeni ilaç molekülleri, kanser ilacı, gen tedavisi, kök hücre tedavisi, yapay organ, sağlıkta yapay zeka çözümleri gibi alanlardaki çalışmaları süratle geliştirmeleri gerektiğini belirten Oktay, "Tüm dünyayı adeta kasıp kavuran koronavirüs salgını, bu tür çalışmaların ehemmiyetini ve her türlü tehdide hazır olunması gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Yenilikçi üretimde hızlı hareket edebilen küçük ölçekli biyogirişim firmalarının ülkemizde de yaygınlaşmasını temin etmeliyiz. Ülkemizde halen kurulu olan 100 biyoteknoloji tesisinin arzu ettiğimiz seviyeye ulaşabilmesi ve ihracata başlayabilmesi için kamu-özel sektör iş birliğini güçlendirmeliyiz. BIO Türkiye organizasyonunun, paydaşları bir araya getirerek, tüm bu çalışmalara öncülük edeceğine yürekten inanıyorum." dedi.
Yurt içinde ve dışında yaşayan tüm bilim insanlarını, biyogirişimcileri, sivil toplum kuruluşlarını ve üniversiteleri Türkiye'nin yerli milli biyoteknoloji hamlesine destek vermeye davet eden Oktay, Türkiye'de biyoteknoloji ekosistemini güçlendirmek için sadece ellerini değil, gövdelerini de taşın altına koyacaklarını, Stratejik Eylem Planı'nı bu yıl içinde tamamlayarak uygulamaya geçireceklerini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, İVEK Vakfı'nı biyoteknoloji alanında yaptığı stratejik faaliyetleri için kutlayarak, bu etkinliklerin etki ve kapsamının artırılarak devam etmesi temennisinde bulundu.
Türkiye Biyoteknoloji hamlesinin önemli bir ayağı olan BIO Türkiye Organizasyonu'nun hayata geçmesine vesile olan İVEK Vakfı yönetimi ile diğer tüm paydaşlara teşekkürlerini ileten Oktay, ödüle ve teşekkür plaketine layık görülenleri ve kurumları gönülden tebrik ettiğini dile getirdi.
İVEK © 2016 / Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
ZeplinGo® | Web Sitesi Tasarımı ile hazırlanmıştır.
İLETİŞİM